“Ülkemizde haziran ayından beri gezi parkı protestolarıyla başlayan süreçte sekiz kişi hayatını kaybetti. Bu süreç bir yandan ülkemiz kamuoyu vicdanında derin yaralar açarken bir yandan da uluslar arası basında geniş yer bularak ülkemizi hem siyaseten hem de ekonomik olarak zora sokmuştur. Ekonomik ve siyasi istikrarın sürdüğü belli bir gelişim ve değişim noktasına ulaşmış olan Türkiye’nin iç ve dış mihrakların desteklediği olayların sahne olması bizi son derece üzmektedir. Zira Anayasının düzenlediği “Toplanti ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı ancak ve ancak silahsız ve saldırısız olmak suretiyle kullanılabilir. Aksi halde bu hakkın çeşitli provokatif amaçlarla kullanılarak toplumun huzur ve sükunetini hedef alması ve meşru hükümeti çalışamaz duruma getirmeye yönelik olması bu hakkı anayasal olmaktan çıkarır. Elbette ki bunun yanı sıra devlet idaresinin bir parçası olan emniyet güçlerinin, silahsız ve saldırısız gösteri ve toplantı yürüyüşünü yapmak isteyen vatandaşa orantısız müdahalesi İnsan haklarına saygılı bir hukuk devleti olma ilkesinin en büyük handikaplarından biridir.
Anayasamızda cumhuriyetin temel nitelikleri sayılırken Türkiye Cumhuriyeti devletinin İnsan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devleti olduğu belirtilmektedir. Ancak bu ibarenin sadece anayasa metninde kaldığını fiiliyata dönüşemediğini görmekteyiz. Zira İnsan haklarına saygılı bir devletin kişilerin anayasal toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını kullanırken, orantısız güç kullanarak müdahale etmesi kabul edilemez. Hele ki bu müdahalelerin vatandaşların yaşamını yitirecek noktaya varmasının İnsan hakları anlamında büyük bir gaflet olduğu gerçeği yadsınamaz. En son yaşanan hadise, millet olarak hepimizi derinden yaralamıştır. 15 yaşında bir çocuğun hayatına mal olan bir polis müdahalesi söz konusudur ve bu noktanın bütün siyasi argümanlardan uzak durarak salt bir insanın yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Bu durum kamuoyunda küçük bir çocuğun adeta devlet eliyle öldürüldüğü algısını oluşturmakta ve toplum vicdanında haklı tepkilere neden olmaktadır. Dolayısıyla her anlamda polisin ölçülü davranması gerekmektedir.
 Genel anlamda ölçülülük nedir dersek, takınılacak tavrın ve kullanılacak gücün sadece varılmak istenen sonuca ulaştırmaya yetecek kadar olmasıdır. Kolluk tedbirleri ve polisin kullandığı araçlarla, önlenmek istenen tehlikenin ağırlığı orantılı olmalıdır. Bunun sağlanması noktasında kamu düzeni tesis edilmek istenirken modern toplum ve devlet anlayışında en üstün ve değerli varlık olan insanın vücut dokunulmazlığına kişi hak ve hürriyetlerinin dokunulmaması, zarar verilmemesi için azami çabanın gösterilmesi gerekmektedir. Ancak yinede bir hukukçu olarak tüm vatandaşlarımızı sükûnete ve sağduyuya davet ediyorum. Zira bir çocuğun hayatı da ölümü de politikaya malzeme yapılmamalıdır ve ülke içi huzur ve istikrarın yeniden temini için hepimize bu noktada büyük görev düşmektedir.”
Editör: TE Bilisim