Cem Karaca Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdiğimiz söyleşide, Türk Sanat Müziği’nden günümüzdeki müzik anlayışına kadar ilginç açıklamalar yaptı. Eski bayramlardan günümüzdeki bayramlara anılarını da paylaşan Karaböcek “Şimdiki bayramlar tatile döndü. Eskiden insanlar evde eş dost beklerdi” diyor.


Bu akşam kulaklarımızın pasını sildiniz. Tam bir Türk Sanat Müziği ziyafeti yaşadık. Fakat yeni neslin Türk Sanat Müziği’ne olan ilgisi her geçen gün azalıyor. Sizce bu ilginin azalmasının sebepleri neler?

Okumak ve yorum önemli, yeni nesilde maalesef bu yok! Ankara Radyosu’nun yegâne hatası bu, öyle bir yetiştiriyor ki basmakalıp. Notadan dışarı çıkamazsın. O zaman da olmuyor işte ya da böyle oluyor. 

Siz serbest yorumluyorsunuz tabii...
Tabii kendi istediğim gibi yorumluyorum. 


ASTRONOMİK RAKAMLAR İSTEMEDİM

Bülent Ersoy bir röportajında “Gazinoların kapanmasının bir sebebi de bizleriz. Gazinolardan çok astronomik rakamlar istedik” dedi.
Alâkası yok. Ben bir kere astronomik rakamlar almadım. Bülent Hanım belki almış olabilir, o ayrı bir konu.  Biz gazinoda çalışırken komilere bile yardım ediyorduk. Komilerin 10 günde bir sigortaları kesilirdi. Biz de onlara yardım ederdik. Aldığımız ücretler şimdiki gibi de değildi. Ancak kıyafet, kostüm, git-gel taksi parası, sana kalan da vergi. Ben iki defa vergi rekortmeni oldum. Ben hiçbir zaman astronomik rakamlar istemedim. Ayrıca hep halk gazinolarında çalıştım. Çakıl, Gar, Lunapark bunların hepsi halk gazinosuydu.

Maksim’de çıkmadınız mı?
Maksim’de bir kere genç kızken, bir kere de Araplar geldiğinde sahneye çıktım. Arapça şarkılar da okudum. Tabii ismim çıktı sanatçılar arasında. Hatta ben Fahri Bey’e “Sizin gazinonuz tamam vitrin ama mankenler olmayınca boş bir vitrin! Sanatkârlar olmayınca hiçbir şeye benzemez” demiştim. O da “Haklısın” demişti (gülüyor). O zamanlar 14 yaşımdaydım. Görüyorsunuz halk nasıl bağrına basıyor. Halkın sanatçısıyım!

Halkın sanatçısısınız,  bir Zeki Müren’in, bir Neşe Karaböcek’in bir daha gelmesi imkânsız... Sizin yerinizi doldurabilecek birisini görebiliyor musunuz?
Şu anda yok, inşallah olur! Bu Allah vergisi bir şey, bir de tabii ki çalışmak lazım. Ben Ankara Radyosu’nda 5 sene Latin Amerikan müziği yaptım. ‘Artık Sevmeyeceğim’i  Türk müziği formatında yorumladım. Türkiye’de ilk defa Türk müziğini Batı enstrümanlarıyla İspanyol tarzında okudum! Bu bir ilkti ve bana Altın Plak getirdi. 

Günümüzde yapılan müzikleri nasıl buluyorsunuz?
Şimdi yapılan pop müziğini beğenmiyorum. Kesinlikle iyi değil. Sözler zaten, al birini vur ötekine. Dam üstünde saksağan! Hem sözlerini beğenmiyorum hem de müziğini. Oradan mı alsam, buradan mı çırpsam gibi, bir araya getirilmiş öylesine bir müzik! 
Bizim müziğimiz böyle olmamalı.  

Günümüzde cover modası var. Yeni bir şey üretemedikleri için mi cover yapıyorlar?
Yine o daha iyi. Hiç olmazsa alt yapıda bir müzik var. Ama sözler üstte tabii olmuyor. Sözleri de oturtmak lazım. Eskisi gibi bestekârlar, söz yazarları kalmadı. Nerede o Şekip Ayhan Özışıklar? Sadettin Kaynak bile öyle bir eser yapmış ki harikulade. Eserleri çok sesli olabilir, ben Filarmoni Orkestrasıyla onun eserlerini yorumlamak 
istiyorum.

‘Sezen Aksu ve Ajda Pekkan için estetikle genç kız gibi de olsalar, eski performansları kalmadı’ deniliyor... Siz son dönem konserlerine gidebildiniz mi?
Yok, maalesef gidemedim. Bakın, Avrupa’da, Amerika’da sanatçı yaş aldıkça daha bir başka yere koyulur. Yani o artık bir Frank Sinatra’dır, bir Elvis’tir (Presley). Burada da bir Sezen Aksu’dur, Ajda’dır, Neşe Karaböcek’tir. Artık onu eleştirmenin bir anlamı yok bu saatten sonra. Ununu elemiş eleğini duvara asmış. Sen daha neyini eleştiriyorsun?

Genç jenerasyondan kadınlardan Umut Akyürek, erkeklerden Gökhan Sezen var. Nasıl beğeniyor musunuz onları?
Gökhan Sezen’in Türk Müziği programı da var, beğeniyorum. Umut Akyürek’i de dinledim. O benim yolumda, ‘O Dudaklar Yine’yi çok güzel okudu. Bekir Ünlüataer de çok başarılı. İşte yeni nesilden bunları bekliyorum. Ne yazık ki Türk Müziği’nin radyo evindeki katılığı hâlâ devam ediyor.

TELEVİZYON GENÇLİĞİ SAPITTIRDI

Acaba yeni nesilin kulağı mı kirlendi, şimdi o tarz müziklere alıştığı için?
O bir andır. Bir an gelir pop müziği, bir an da arabeski severler. Bu dönem dönem değişir. Şu anda gençlik Amerika da görüyor ya ondan imreniyorlar. Televizyon da bunda etken. Televizyonu bu anlamda çok yeriyorum. Gençliği sapıttırdılar! Yayınlar gençlik için hiç iyi değil! Bilhassa diziler. Dizilerde herkesin elinde bir tabanca, o onu vuruyor, o onu. Yahu ne alakası var? Böyle dizi mi olur? Bir de konuşma stilleri; mesela ‘Ş’ harfi yok artık! ‘S’ ile konuşuyorlar... Kötü örnek. Türkçe diye bir şey kalmadı artık! Abuk subuk bir dil kullanıyorlar. Bilhassa reklamlarda Türkçeyi mahvediyorlar. Sen Türkçeyi öğreteceksin ki, halk da öğrensin değil mi? Kadın ya da adam köyünde, ‘geliyom, gidiyom’ diye öğrenmiş olabilir. Sen ‘geliyorum, gidiyorum’u öğret meselâ. Nasıl okulda Türkçe öğretiliyorsa, orada da özen gösterilmeli. TRT’de hâlâ bir denetim ve özen var ama dizilerde şiveler bozuk.

ARAP MÜZİĞİ GİBİ DERKEN ARABESK OLDU...

Size ‘Arabeskin babaannesi’ mi diyorlar ?
“Annesi” diyorlar, babaannesi olamam (gülüyor). Bakın, o şöyle oldu: İlk defa ‘Sonsuz Karanlıklarda Güneşim Leylâ’ diye muhayyer kürdi bir eser okudum. Muhayyer Kürdi, Acem Kürdi, Hicaz; Arap müziğinin anasıdır. Ben de o şarkıyı okuduğumda 14 yaşındaydım. ‘Sonsuz Karanlıklarda Güneşim Leylâ’yı okurken 4 tane keman koydum orkestraya; o zamanlar Türkiye’de dört tane keman daha nerede? Bir keman, bir cümbüş, bir darbuka, bir klarnet, kanun bile yer yer girip çıkıyordu. Ben dört keman, kanun, tef, bongo, klarnet, olduğu kadar saz da koydum. Saz, Muhayyer Kürdi makamında olduğu için ‘Sonsuz Karanlıklarda Güneşim Leyla’ Arap müziği gibi oldu. Ben de öyle okudum ve o plak çok sattı. Beni her gören “Aman ne güzel olmuş, Arap müziği gibi” dedi. Sonra Arap müziği gibi, Arap müziği gibi derken, arabesk oldu! Engere’nin Ankara olması gibi... Aslında sazın çokluğu ve gırtlak tabii ki...


ÜMMÜ GÜLSÜM’LE HİÇ ALAKAM YOK

Ümmü Gülsüm’den etkilendiğiniz oldu mu?
Yok canım, onu yazmışlar bir de. Ümmü Gülsüm’den etkilenmedim hiç. Bir kere benim Ümmü Gülsüm’le hiç alakam yok! Çünkü o durarak okur. Tabii ki sesi güzel, tartışılmaz ama benim sesimdeki özellik başka! Benim ki hakikaten Allah vergisi... Birgün Fikret Hakan ile aynı sette çalışıyoruz, bana geldi ve “Neşe Hanım siz gırtlağınıza bir alet mi taktınız?” dedi. Eşim de yanımdaydı hatta. “Yok, ne aleti? Allah takmış bana o aleti?” dedim. “Ne bileyim, bülbül gibi şakıyorsunuz” dedi. “Allah’a şükür” dedim, ben de. Yani, onun tarzı başka, benim tarzım başkadır. 

Orhan Gencebay, Neşe Karaböcek, İbrahim Tatlıses


Ümmü Gülsüm’ün yerine sahneye çıkmışsınız değil mi? 

Bir akşam solist rahatsızlamış, gazino sahibi ‘ne yapacağız?’ diye düşünüyor. Ben de anneme dedim ki; “Ben okurum”. O da bana “Hadi oradan, sen nereden okuyacaksın?” dedi. Ben de o sazı beğeniyorum ya, illa o sazla okuyacağım. Nihayet sahneye çıktım. O sazlar 9 numara, yer yerinden oynadı. Kadın bir hafta hasta yatınca o sazlarla hep ben okudum. Ondan sonra da gittiler ama o sazlar hâlâ aklımda. Ümmü Gülsüm’ün öyle bir şansı vardı! Öyle güzel sazlarla çalışmak başka bir şey.

Orhan Gencebay “Arabesk diye bir şey yoktur. Arabesk diye adlandırılan çalışmalar, serbest çalışmalardır” diyor. Katılıyor musunuz?
O bir yerde doğru. Aslında benim dediğim gibi. Arap müziği falan derken ‘arabesk’ diye isim taktılar. Arabesk pek çok alanda kullanılabilen bir cümle; yapı tarzı da olabilir. Tabii ilk defa da ben okuduğum için ‘Arabeskin Anası’ oldum. Sonra Orhan Bey ele aldı. 

TAKLİT ETMEYİP ÇALIŞMALARI LAZIM

Genç müzisyenlere neler öneriyorsunuz?
Bir kere Avrupa’yı dinlesinler, bu pop okuyanlar. Avrupa’da kim ne yapıyor, takip etsinler. Dinliyorlar ama daha 
çok taklit ediyorlar. Taklit etmeyip çalışmaları ve kendilerinden bir şey katıp albüm çıkarması lazım. O da 
çok zor tabii ki... Bunun için en başta seçilmiş insan olmaları gerekir!

Ajda Pekkan da Türk Sanat Müziği albümü hazırlıyor, Muazzez Abacı ile birlikte.
Muzazzez’i biliyoruz da Ajda nasıl okudu acaba? Zamanında okudu ama genelde onun hep poptur müziği.     
Ajda benim kadromda çok çalıştı. 
Çok da severim kendisini. 

MUTLULUK BAYRAMLARI OLSUN...

Yarın bayram. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Bütün herkesin, Müslüman aleminin, bizden olanın, olmayanın herkesin bayramını kutluyorum. Ama böyle buruk bayramlar olmasın, Gazze’de yaşananlardan dolayı çok üzgünüm. İnsanlar ölmesin, savaşlar olmasın, artık dünya bir yerine otursun onu istiyorum. Böyle bayram olur mu, olmaz mı bilmiyorum ama önümüz bayram. Artık böyle buruk bayramlar olmasın! Mutluluk bayramları olsun daima. İnşallah gelecek bayramlar öyle olur. Gönlümüzden geçenler bunlar. 

Evet, içimiz buruk bu bayram. Gazze’de kadınlar, çocuklar, masum sivil halk ölüyor...

Allah tüm Ortadoğu’daki, zor durumdaki insanları korusun... 
İnşallah dünyamıza barış gelsin, inşallah bir dahaki bayramlara bütün dünya barış içinde girsin. Bunları diliyorum. Çocukluğumda bize akide şekeri verirlerdi, şimdi çikolata veriyorlar.

ÇOCUKLUĞUM SAHNELERDE GEÇTİ

Çocukluğunuzdaki bayramlar nasıldı? O dönemdeki bayramlarla günümüzdeki bayramlar arasında bir fark var mı?
Evvelki bayramlar insanın annesi-babası varken tabii daha bir şenlikli oluyordu. Şekerler alınırdı. Çocukken bize akide şekeri verilirdi. Şimdi çikolata veriyorlar daha çok. Çocuklar kapı kapı dolaşıp şeker toplardı, şimdi pek gelmiyorlar kapılara. Bir de ben çocukluğumdan beri hep çalıştığım için Şeker Bayramı ile ilgili pek anım yok. Çocukluğum sahnelerde geçti. Hatırladığım bütün bayramlarda yeni elbiseler dikilirdi, daha ziyade annem dikerdi. Annemin elinden her iş gelirdi. Şimdiki bayramlarda bir tatil vaziyeti var. O zaman herkes evde eş-dost beklerdi. 

Bitkisel ürünlerden elde edilen şifa kitabınız çıkacaktı, yeni kitabınız hazır mı?
Ağustosta teslim edeceğim, çok yakında da çıkacak kısmetse. 

Çok yönlü bir sanatçısınız, resme olan ilginizde biliniyor...
Çiçek, böcek resmi yapmaya bayılıyorum. Resim yaparken insan çok farklı bir boyuta geçiyor, büyük haz alıyorum. Sonbaharda yeni bir sergi neden olmasın?


Editör: TE Bilisim