Kolpaçino filminde, şöyle bir sahne var:
–Tayfun(Ali Çatalbaş): 15 yıldır değişmeyen bir şey var mı, abi?
– Sabri Abi(Aydemir Akbaş): Var, Ümit Besen!

Bu diyalog 1980’de ilk albümü çıktığından beri 34 yıl geçmesine rağmen müziğiyle, tarzıyla, yaşam biçimiyle hatta hayran kitlesiyle hiç değişmeyen Ümit Besen’i çok iyi tarif ediyor. Meslek kariyeri boyunca; hüzünlü, kendisinin deyimiyle düşündürücü müziği ile düğünlerin, eğlence mekanlarının ve aşıkların favori ismi oldu. Sözlerini tamamen anladığımız tek İngilizce şarkının mimarı Ümit Besen yeni bir albüm çıkarttı: Ümit Besen 2014. Sosyal medyada denildiği gibi “38. paralelin en romantik adamı” ile yeni albümünü bahane ederek güzel bir sohbet yaptık.

Röportaj: Okan  Caklı

“Ümit Besen 2014”te eski albümlerden bir şey var mı, yoksa hepsi yeni mi?
Eskilerden sadece ‘İzmir’ şarkısı var. Zamanında Nil Burak okumuş. Bende Organizatör arkadaşımız Hakan Eren’in önerisiyle okudum. Plak şirketi de beğenmiş, getirdiler bana. Ben de İzmir’e bir jest olsun diye okudum. Çünkü beni çok seviyorlar. Eski belediye başkanı Hakan Tartan adımı bir evlendirme dairesine verdi. Ümit Besen’den biz sevgiyi, aşkı öğrendik diye. İzmir’e de buradan bir vefa borcu olarak o şarkı armağan olsun.
Kızınızı da albüme dâhil etmişsiniz?
Evet. ‘Gözlerinde Kayboldum’ şarkısının sözlerini o yazdı. Ve MESAM’lı oldu. Ayrıca internet, sosyal medya işlerimi o yürütüyor. Kendisi Avukat aynı zamanda. Bana yardımcı olmaya çalışıyor.
Albümde klip hangi parçaya çekildi?
Albümdeki ilk şarkı olan ‘Bir Gün Kapına' adlı esere klip çektik. Şuan Kral TV’de dönüyor.
Yıllar önce ürettikleriniz hala dinleniyor. Bu sizin müziğinizin gücünden mi kaynaklanıyor? Yoksa yeni güzel şeyler mi çıkmıyor?
Bilmiyorum; ama insanların ortak duygularını seslendiriyorum. Demek ki ortak bir yerlerde buluşuyoruz. Yaptığım eserler, gerçekçiliği ile insanın birebir kendine rehber oluşturuyor. Ona bağlıyorum. İnsanlar, şimdilerde aşkı tam olarak yaşayamıyorlar. Hasret çekemiyorlar ki şarkıdan çok büyük keyif alsınlar. Çabuk tüketiyorlar aşkları… Dijitalleşmişler! Eskiden mektuplar yazılır, yırtılır yeniden yazılırdı. Bir şeye son vermek için düşünülürdü. Şimdi tek tuşla, bir mesajla her şey bitebiliyor. Ve her şey çok çabuk başlayabiliyor. Elde edilmesi zor olan şeyler bence daha güzeldir. Daha uzun ömürlü olur.
Sizin şarkılarınız zor aşkların arkadaşı mı?
Bilmiyorum! Kavuşamayanların herhalde(gülüyor). Zaten şarkılarda ayrılık olmazsa olmaz.  İnsanı yazdıran, kalemi eline aldıran, bir şeyden acı duyması, yaşadıklarının hüzün vermesidir. Çok fazla sevinçli ve mutlu olursa yazamaz zaten. Ne yazacak ki? Bugün hava çok güzel, sevdiğimle beraberim falan. İnsanı acıtmazsa bir şeyler yazılamaz.
Vefasızlıkta bu duygulardandır! Albümde bir şarkınızın da teması bu: Vefasız Âleme. Siz bu âlemde en uzun süre, en iyi tutunan sanatçılardansınız, yine de vefasız âlem diye şarkı söyleyebiliyor musunuz? Bu âlemin nesinden şikâyet ediyorsunuz? Bu âlem niçin vefasız?
Şimdi başta onu ben yazmadım Osmaniyeli bir hemşerim yazdı. O şarkının bestesi benim. Bana “Bestesiz Sözler” diye bir kitap verdi. Kitaptan aldım ona bir jest yaptım. Yani vefasız olan âlem değil. Alem, dediğin nedir? Âlem dünyadır, dünya halidir. Hamdır bizim için, misafir olduğumuz yerdir. Vefasız olan, içindeki sizin sevgi gösterip karşılık bulamadığınızdır. Vefa, bir şeyler yapıp da beklenendir. Durup dururken beklenmez. Çok sevilip de size yanlış yapılırsa o vefasızlıktır, karşınızdakinin yaptığı. Yoksa âlem değildir, vefasız olan. Kısacası; aleme karşı bir vefasızlık hissetmiyorum. Bireyseldir vefasızlık.

Taverna eğlendiricidir, Ümit Besen düşündürücü!
Orhan Gencebay yaptığı müziğe arabesk deniyor. O ise, müziğinin Klasik Türk Müziği’nin kendince yorumu olduğunu söylüyor. Sizin müziğinizi de taverna müziği olarak adlandırıyorlar. Ama siz diyorsunuz ki ‘hayır benim müziğim taverna müziği değildir.’ Kendi müziğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Şurada anlaşalım Taverna müziği diye bir şey yoktur! Bir mekânın ismine uygun müzik olabilir mi? Pavyon müziği, maksim gazino müziği diyebilir misiniz? Oralarda Türk Sanat Müziği de söyleniyor, Türkü de, Aşık Veysel’den de… Nasıl olur da taverna müziği denebilir?
Taverna, insanların eğlendiği dans ettiği müzik yapılan içkili veya içkisiz bir ortamdır. Bizim kültürümüzde taverna yoktur zaten. Yunan kültüründen gelmedir. Tavernayı Ercan Turgut yaptı zamanında. Hayko yaptı. Ben yapmadım tavernayı. Onlara haksızlık olur.
Ben çalıştığım yerde teybi koyup da o ortamın sesiyle çatal bıçak sesleri arasında “hoş geldin, beş gittin” diye bir albüm yaptım da mı taverna olsun? Herkes gibi stüdyoya girdim kendi bestelerimi okudum. Taverna eğlendiricidir. Ama Ümit Besen düşündürücüdür. Ağlattı. Bunun neresine taverna müziği diyeceğiz? Nikah Masası'na mı, Okul Yolunda'ya mı, Islak Mendil'e mi?
Tavernayı küçümsediğimden demiyorum. Ben tavernanın çok dışına taşmışım. 10 binlerce kişiye konser vermişim. Halkın arasındayım. Taverna tabir edilen yerler çok küçük yerlerdir. Çapı daraltırsın. Ama ben dünyada ne kadar Türkçe bilen varsa herkesin evine misafir oldum.
Tek cümle ile Ümit Besen müziğini tanımlamamız gerekirse, ne demeliyiz?
Ümit Besen müziği dinlendirici duygusal müziktir. Uzun yolda “Abi bin km. gidiyoruz senin müziğinden bıkmıyoruz.” diyorlar. Bu nasıl tarifse buna göre tarif bulmak lazım. (gülüyor) Ümit Besen Ümit Besen’dir. Ben şu müziği yapıyorum, bu müziği yapıyorum diye bir şey söyleyemem. Ama repertuarım çok geniş. İçinde Türk Sanat Müziği de var türkü de var yabancı şarkı da var.
Volkan Konak da “Ben Karadeniz müziği yapmıyorum, ben Volkan Konak müziği yapıyorum”, diyor.
Metin Oktay sizi İstanbul’a getirmiş. Bu hikâyeyi bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Adana’da Çukurova kulübünde teyzemin düğünü vardı. Ben o zaman 22 yaşındaydım. O düğünün en sonunda piyano çalıp şarkı söyledim. Rahmetli Metin Oktay, yan tarafta kulübün diğer salonundaymış. Müzik sesini duyup kim bu diye gelip dinlemiş. Ve o an hemen Tarabya'ya telefon açmış . Köşem Bistro'nun sahibi Hanifi Koç’a demiş “Bak böyle bir çocuk var burada, hemşerim. Sen de buralısın mutlaka bunu getirtmelisin” demiş. O da beni araştırıyor. Zaten halamın çocuklarının müşterisiymiş. Bana teklif için gelince, babamla bu konuyu biraz tartıştık. Babam dedi ki “Oğlum pavyon mavyon olmasın, ailemize yakışan bir yer değilse.” falan. "Bende, baba beraber gidelim bir bak. Eğer güvendiğin bir yerse bırakırsın beni." dedim. Beraber geldik, baktık, güzel, aile yeri. Öylece beni teslim etti. Sonra Hüseyin Emre, Selami Şahin beni dinlediler. Hemen plak teklif ettiler. 78 yılında geldim, 80 yılında ilk plağım çıktı. O şekilde halka ulaştık.
Bütün eserlerinizde piyano var. Piyanonun yanına en çok hangi enstrümanı yakıştırıyorsunuz? 
 Piyanonun yanına hep yaylı yakışır. Çello falan...
Piyanist olmasaydınız ne olurdunuz?
Yani okuyabilseydim doktor olacaktım. Çünkü çok meraklıyım kendi kendime iğneyi ben vururum. Yani hangi ilaç neye yarıyor, kim hasta, benim verdiğim reçete direk doktorla birebir aynı tutar.
Herkes Ümit Besen dinler de Ümit Besen kimleri dinliyor?
Ben maziyi dinliyorum. Benim gençlik yıllarımda lisede dinlediklerimi dinliyorum her zaman. Arabamda hep eskiler vardır. Gönül Akkor, Muazzez Abacı, Ajda Pekkan, Müslüm Gürses, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur. Türk sanat müziğini çok severim. Mustafa Sağyaşar, Ahmet Özhan, Yaşar Özer’den Mediha Şen’den…
Sezen Aksu’yu ve İbrahim Tatlıses’i severim. Benim tüylerimi ürperten müziklerin hepsini severim. Bazı türküleri çok severim. Ve de Caz dinlemeyi çok severim. Grek müziğini severim. Buzuki ile yunanca parçaları da dinlerim. Benim için müzikte bir zaman vardır. Gece başka türlüdür, sabah başka, akşam başka türlüdür.
Yakın zamanda başlayacak caz festivalini takip edecek misiniz?
Valla takip etmeyi çok düşünüyorum.
Film teklifi var mı? Oynamayı düşünür müsünüz?
Kariyer olarak beni bir yere taşıyacaksa ve bana uygunsa kabul ederim. Yoksa kabul etmiyorum. Kaç teklif geldi kabul etmedim. Prodüksiyon çok önemli. Yapılan işin kalitesi çok önemli. Yani sırf Ümit Besen’i oynattım, film yaptım demek için yola çıkanlara karşı duruyorum. Çünkü uğraşması zor bir iş.  Eskiden daha da zordu. Yanlış bir sahne olduğunda rejisör “Ben bunun hesabını vereceğim, doğru yapın.” derdi.
Kemal Sunal filmlerinde bu hep dile gelirdi!
Ya ya ya. Kemal Sunal ile rahmetliyle bizim çok güzel bir anımız var. Ben Kıbrıs’ta konser verirken Magasor Devin’ta bir akşam program yapmam için rica ettiler. Sahnede beni biri anons ediyor ama bu ses hiç yabancı değil. Askerlik yapan birisi. Baktım, ‘Kemal Sunal’! “Ümit Besen şimdi huzurlarınızda” diyor. İlk defa karşılaşıyorum onunla. O kadar filmini seyretmişim. Çok acayip bir duyguyla sarıldık birbirimize. Sonra dostluğumuz devam etti. En son ölmeden 10 gün önce yine görüştük. Sonra vefatını duydum.
Bir onun taklidi çok yapılır bir sizin. Taklidinizin yapılmasına kızar mısınız?
Bazen Ata Demirer, Cem Yılmaz falan Türkiye’ye İngilizce’yi sevdiren adam diye ‘I love you’, ‘I love you’  konuşuyorlar. Meyve veren ağaç taşlanır. Yani kötü bir şey değilse rahatsız olmama gerek yok.
Kendinize has tabularınız var mı?
Mesela ben kandillerde çalışmam. İnsanlara ters gelecek her şey bende kapalıdır. Çünkü ben o insanların arasında büyüdüm, orada yetiştim ayrı bir insan değilim. Benim ailem de muhafazakâr.
Korkularınız var mı?
İnsan bir iftiraya uğramaktan korkar bir de sevdiklerinin, çocuklarının sağlığı sıhhati için. Bu korkudan ziyade, endişedir.
 
Para dolu çantalı adamlar artık yok!
Diğer sanatçılarda şu yaşımdan sonra albüm çıkarmayacağım diyor. Siz böyle bir şey düşünüyor musunuz?
Yok. Bu internet sosyal paylaşım siteleri plak, cd sanayini çökertti biraz. Eskisi gibi sanatçının prodüktör karşısında pek kıymetli kalmadı. Eskiden çantayı parayla doldurup sanatçının peşinden koşan adamlar yok artık. Jest olsun diye sana albüm yapılıyor. Bir para beklentimiz yok albümden. 2008’den beri niye albüm yapmıyorum? Bu yüzden işte. Her sene yapılan albüm artık yapılamıyor. Seni seven sana vefa göstermiyor. Buraya da parmak basmak lazımsa gidip bir tane cd’ni almıyor. En büyük albüm şimdi 23 bin tane satıyor, 100 bin tane, 50 bin tane satıyor. Buna piyasa şimdi çok diyor.
Meslek guruplarının “MESAM, MÜYOBİR" geliri adaletli dağıttığını düşünüyor musunuz?
Pek düşünmüyorum.
Editör: TE Bilisim