DALLAS’IN J.R’INA BENZEYEN AŞAĞILIK BİR KARAKTERİ OYNUYORUM


-Yeni projeniz hayırlı uğurlu olsun.  “Her Sevda Bir Veda’ dizisinde nasıl bir rolü canlandırıyorsunuz?
-Çok ters köşe bir karakter. İyi mi kötü mü, kendini mi düşünüyor, ailesini mi düşünüyor, üvey kız kardeşini seviyor mu nefret mi ediyor, hepsi soru işareti.  Aslında Nadir çok hırslı bir babanın beklentileriyle yetiştirilmiş bir oğlu. Ve babası ile inanılmaz bir çekişme içerisinde.
-Sorunlu biri mi?
-Sorunlu olmayacak kadar zeki aslında ama maalesef prensiplerle hareket etmekten ziyade, şahsın nabzına göre şerbet vermeyi tercih eden bir karakter. Hareketleri çok hesaplı. Annesinin karşısında babasını, babasının karşısında annesini idare etmeyi bilen, işleri de aynı şekilde halleden, ezebildiğini buldu mu ezen, ezebildiğini bulamadığı zaman elini öpmeyi bilen, zekice uyanık, kapitalist seçimler yapan bir karakter! Dallas’ın  J.R’ına benzeyen aşağılık bir karakteri oynuyorum! Ben o potansiyeli görüyorum onda… (gülüyor) Gizli gizli babasını takip ettiriyor.
DALLAS BUGÜN YAPTIĞIMIZ BİRÇOK İŞ İÇİN TEMEL ÖRNEK TEŞKİL EDİYOR
-Dallas’ı izlermiydiniz geçmişte sizde?
-Özellikle izlemiyordum ama onlarda çok güçlü belirgin karakterler olduğu için, senelerce ilgiyle takip edildi, milletin bilinç altına işlendi. Bütün dünya için dizi formatında da bir ilkti Dallas.
-80’li yıllarda Dallas çok izleniyordu tabi…
-Evet 80’li yıllarda çok izleniyordu. Aslında hep aynı hikayeler, entrika, yine farklı sınıf çatışmaları. Aynı sınıf içerisinde olan çatışmalar, çok büyük arzular, çok büyük hırslar. Dallas bugün yaptığımız birçok iş için temel örnek teşkil ediyor.
-Zengin-kız fakir oğlan ilişkisini de anlatıyor…
-Ne kadar klasik değil mi? Bu sadece Türk Sinemasına da özgü değil. Okuduğumuz masallarda, destanlarda, hikayelerde bile var. Zaten dramayı oluşturabilmek için büyük bir çatışma lazım oluyor. Çok farklı uç noktaları bir araya getirmen gerekiyor!  Zengin ve fakir, güzel ve çirkin, iyi ve kötü, yaşlı ve genç, kadın ve erkek, kedi ve köpek gibi tezatlar olmalı. Bir drama olmadığı zaman sahnen yok, sahnen yoksa anlatacak hikayen yok.
-Siz de zengin, güçlü ve entrika peşinde koşan bir karakteri oynuyorsunuz değil mi? 
-Evet, zengin ve adi … (gülüyor)
Cemal Hünal Olcay Ünal Sert'in sorularını yanıtladı.

FELEĞİN BİRÇOK KAZIĞINI YEMİŞ DURUMDAYIM
-Hiç kazık attınız mı hayatınızda?
-Hayır sanmıyorum.  Çok kazık yedim de, aklımda kalan a ne güzel geçirmişim dediğim bir kazığım yok!  Ama oyunculuk ve iş anlamında, arkadaşlıklar ve ilişkiler anlamında çok kazık yedim.  Bu anlamda feleğin birçok kazığını yemiş durumdayım.
-Çok güçlü bir kadro var… 
İnanılmaz bir oyunculuk çıkarmışlar, inanılmaz karakterler var. Devrim Evin inanılmaz bir oyuncu zaten. Star hissiyatını güzel taşıyan oyunculardan, Civan da olağanüstü bir oyuncu. Hepsi çok iyiler. Birinci bölümü gurur duyarak seyrettim.
-Tomris Giritlioğlu gibi bir duayen var en başta...
-Büyük bir duayen, bu projeyi seçmemde katkısı büyük. Sıcak bir yaz günü buluştuğumuzda bana oturur oturmaz 'Nadir' dedi. Bende 'Siz öyle diyorsanız, öyledir Tomris hanım' dedim. 
-Tomris hanım ile daha öncede çalıştınız değil mi?
-Evet, 'Asi' de iki sene çalıştım. O zamandan beri irtibat halinde kaldık, benim başka projelerimde de oynamamı istemişti. Nasip kısmet herşey. Tomris hanım inanılmaz bir insan, güçlü bir hikaye anlatıcısı, zamanımızın çok büyük bir masalcısı. 

BURHAN BEY İLE ÇOK SEVEREK ÇALIŞTIM, ÇOK SEVEREK KAVGA ETTİM VE ÇOK SEVEREK AYRILDIM!

-Kaç dizi oldu toplam?
-Asi'den sonra Kış Masalı, Kış Masalı'ndan sonra Adanalı, Adanalı'dan sonra 'Seni Bana Yazmışlar' , 'Bir Zamanlar Osmanlı-Kıyam' ve 'Osmanlı Tokadı' var. 
-İkisi de bitti mi birden?
-Osmanlı Tokadı'ndan ben bu iş için müsahade istemiştim. Benim oynadığım karakter zaten uzun vadede oynanacak bir karakter değildi. 'Osmanlı Kıyam'dan da çıkartılmıştım. 
-‘Osmanlı Kıyam’ bayağı sorunlu bir dizi oldu. Geniş bir kadro ve iyi isimlar vardı ama sonradan bir sürü kişi ayrıldı, en sonunda da dizi yayından kaldırıldı değil mi?
-Bir türlü dikişi tutmadı o dizinin. Aslında dizi tutuyordu tam, bizde yapımcılara anlatmaya çalıştık, birşeyin olşumasına müsahade etmek lazım. Reyting kaygısıyla bir hikaye anlatamazsınız! Reyting kaygısıyla hikaye anlatırsanız acele edersiniz hikayenizi tüketirsiniz. Şurada birşey olsun diye bir şeyi patlatırsanız olmaz. Bir sinema filmi yapacağım diyerek sinema filmi de yapılmaz. Özünde bir şeyin hayata geçmesi lazım ki biz bir şeyin girdabına katılıp gidebilelim. Ama yağmur bin anda yağmıyor. Rüzgar olacak, bulutlar toplanacak bir sürü şeyden sonra oluyor… Tohumu ekmeden önce toprak eşelencek, fasulye atılacak, sulayacaksınız, bir anda gübreyi atarsanız o tohumu yakarsınız, her şeyin bir sıralaması vardır… Ben çok severek çalışıyordum o dizide ve benden beklenenin çok çok üstünde bir mesai harcıyordum. Her şeyin çok daha iyi olması için çok savaş vermesi lazım. Bir kere yapımcımız çok iyi bir yapımcıydı, çokta cömertti ben sıkıntı yaşamadım ama vizyon farklılıkları konusunda çok ihtilaflarımız oldu. Oyuncu ile yapımcı anlaşabilmeli. İlla benim dediğim olacak ile dünyada hiç birşey yürümez! Burhan Bey ile ben çok severek çalıştım, çok severek kavga ettim ve çok severek ayrıldım!
'ISSIZ ADAM' OLARAK HAFIZALARA KAZINMIŞ OLMAK
BENİM İÇİN BÜYÜK BİR ŞANS, BÜYÜK ARMAĞAN

-Ne kadar çok dizide rol alırsanız alın, halk sizi 'Issız Adam' olarak sevdi ve bu şekilde hafızalara kazındınız… İsminiz bir anda akla gelmese bile 'Issız Adam' olarak akla geliyorsunuz. Nasıl bir duygu bu?
-Çok güzel bir duygu aslında. Bir sürü manşetler attılar. Aslında çok daha kötü lakablarda var ama benim için önemli olan iyi bir yönetmenle sinema literatörüne geçecek kadar iyi bir iş yapmış olup, hafızalara bu şekilde kazınmış olmak büyük bir armağan, büyük bir şans. Böyle birşey kaç kişiye nasib olur?
-Issız Adam'dan sonra Yeşilçam'dan Beyazperde'den teklif geldiğinde daha mı çok seçicisiniz?
-Açıkçası çok seçici davranamıyorum çünkü çok çeşitli projeler yok! Türkiye de şöyle bir sıkıntı var: Doğru iş yapacak adam hariç herkese para veriyorlar! Doğru iş yapacak doğru adam hariç herkese iş çıkyor. İyi bir senaryonun yazılabilmesi için iyi bir senarist olması lazım. 'Hadi gel arkadaşım bir sinema filmi çekceğiz' diyerek olmaz, çekebilirsin ama tutmaz! Hadi beni boşver Anthony Hopkins'e bir senaryo ver, konuşulabilir ve oynanabilirlik olmadığı taktirde o da oynayamaz onu! En başta senaryonun iyi yazılması önemli. İyi senaryo olmazsa, ekibe, oyunculara yazık herşey uçup gidiyor.
Fotoğraf: Olcay Ünal SERT
ARADA BİRKAÇTANE DENYO VAR!
-Arnavut asıllı oyuncu Nik nasıl?
-Şaşırtıcı derecede iyi. Ekranda gördüğünüz sevimli masum, temiz kalpli fakir oğlan çocuk rolüne iyi gitmiş.
-Agrasif mi biraz, o tür haberlerde çıktı?
-Agrasif demek haksızlık olur. O Arnavut, bende Arnavutum biraz Arnavut damarımız tutmuş demek ki, Arnavutlar biraz asabi olabilirler ama ben bunu sette yansıttığını hiç görmedim. Biraz ciddi olabilir. Daha vakur, daha sakin bir duruşu var. Dizide ki gibi sessiz sakin, herşeyi sindiren bir karakter gibi değil. Sette çalışmasınıda iyi buldum, çok sakin, çok sabırlı ve başarılı bence.
-Gecelerde kameralara, gazetecilere saldırmış diye duymuştum, kameralara su fırlatmış ağzıyla… O yüzden mi asabi diye duydum ben?
-Valla bence kameraya değilde, kameranın dışına saldırmış olabilir… (gülüyor) Ben duymadım ama genç, ateşli bir oğlan böyle birşeyde yapmış olabilir. Ben normalde karşılıyorum. Bence paparazilerin istediği şey benden normal bir cevap almak değil! İstekleri beni provoke etmek, onun için o sorgulama lambasını yakıyorlar. Bir patlıyor lambalar, ne olduğuğunu anlamıyorsunuz, bu konuda bazı magazinciler son derece adiler, bunuda böyle yazabilirsin! Teoman gazeteci dövmüştü, Sean Pean'in de varmış böyle bir videosu, Marlon Brando da çok güzel gazeteci dövermiş! Ben çok eğlenceli buluyorum bu haberleri. 
-Müjde Ar anlatmıştı bana da İzmir Fuarı'nda bir gazeteci eteğinin altından fotoğraf çektiği için dövmüş.
-Müjde Ar dövmüştür abi. Topuğu sokmuştur o … (gülüyor) Aslında herkes işini yapmaya çalışıyor, benim buna saygım var. Çoğu son derece düzgün, beyfendi, işlerini yapmaya çalışıyorlar. Ama arada birkaçtane denyo var! Onlarda zaten provoke etmek istiyorlar haber çıkarmak için. O zamanda arkadaşlarda tekme mi atar ne atar bilemem herşey müstehak. Belki bir arz talep meselesi var. Belki de bizim yaptığımız televizyon işi de bu. Şapka çıkarmamız gerek, netice olarak ekmek yediğimiz sektör.
-TV'de cevap vermese bile soruyu sormak çok önemli, verse de haber, vermese de kabullendi gibi bir durum olabiliyor...
-Ben genelde o tür arkadaşları kameranın önüne çekip ifadelerini alıyorum! Çok kötü terliyorlar o zaman ama ben ben onlardan daha çok eğleniyorum. 
 
İSKOÇYA’YA BENİ SÜRGÜNE GÖNDERDİLER

-Saint Benoit Fransız Lisesi’ni bitirmişsiniz …
-Bitirmedim. Lise 2’de Saint Benoit’dan ayrıldım ben. Sonra İskoçya’ya sürgüne gönderdiler beni, hayatımın en eğlenceli 2 senesiydi diyebilirim.
-Nasıldı İskoçya günleri?
-Soğuk. Aşırı spor, aşırı eğitim, aşırı uygulama ile geçti o günler..
-Etek giyiyor muydunuz sizde?
-Benimde vardı eteğim. İçine de iç çamaşırı falan giymiyorsun, o kadar rahat ki! (gülüyor) İç çamaşırı giymedim tabi, üstüme uygun giyiniyordum. Kilt diyorlar orada.
-Nasıl Kilt?
-Çok rahat, çokta şık aynı zamanda. Öyle her hangi bir etek değil, inanılmaz işçiliği var, pileleri var. Belirli bir zamandan gelen her şeylerin bir oturmuşluğu oluyor. Zamanla zaten klasik oluyor. Onlarda zamansız olan şeylerdir.

TÜRKİYE’DE DE KİLT GİYDİM

-İskoçya da giydiniz tamam, burada giyseydiniz tepki nasıl olurdu?
-Burada da giymişliğim var. 1997 yılbaşında kilt giydim.
-Neden?
-Smokinimin altındaki pantolonu yırtmıştım, bende altına etek giydim! Ve çok güzel oldu… (gülüyoruz)
-Gerçek mi?
-Yok gerçek değil. Swiss Otel’de Yılbaşı Patisine gitmiştik, yanımda da Norveçli arkadaşım vardı yatılı okuldan, ikimizde etekliydik, oradan da Taksim’e Roxy’e partiye gittik onunla!
-Kadir İnanır yıllar önce Komser Sheakspeare filminde o tarz bir kostüm giydiği için çok eleştirilmişti…
-Gereksiz eleştiriler bunlar tabi ki. Bizim millet aslında herkesin sandığı kadar kompleksli değil. Bizim millet herkesin sandığı kadar sert yargılara da sahip değil! Sadece kompleksli olanlar ve sert yargıları olanlar seslerini daha çok çıkardıkları için, toplumun sesiymiş gibi düşünüyorlar. Biz inanılmaz toleranslı olan, empatiye inanılmaz yatkın ve güzellikle anlatılınca çok hızlı anlayan bir milletiz! İnanın Amerikalılar bizim yanımızda insan değiller… 
-Amerikalılar, İngilizler çok soğuk değil mi?
-Ne soğuğu? Yok canım onların hayatı tamamen bireysel, kişisel hakları, yazılı bir Anayasa. Orada sen benim, ben senin dirsek mesafene saygı gösterdiğim sürece her şey çok iyi. Ama genel hayat kavgaları genelde o kadar yalan ve farazi şeyler üzerine kurulu ki, tamamen statüko kavgaları. Biz de tamamen tüketim toplumu olmak için bu toplumlarda olan bu gibi konulara yönelip giderek yozlaşıyoruz, bu da üzücü tabi ki. Biz buna her ne kadar gelişme desekte; değil tabi ki!
ROMANTİĞİM, GECE DIŞARI ÇIKMAK GİBİ BİR DURUMUM YOK ...

-Issız Adam filminde ki gibi romantik misiniz?
-Issız Adam’da ki karakterin hiç romantik olduğunu düşünmüyorum, terk ediyor kızı.
-Cinsellikle ilgili sahnelerde var…
-Orada cinsellik çok daha ön planda aslında ilişkide. Ve kızda bir romantizm arayışı var. Herif romantik olmak için hiçbir şey yapmıyor. Yemek yapmak istemesi kızı baştan çıkarmak istemesinden. Onun dışında ne bir çiçek alıyor, ne bir hediye alıyor, soğuk birisi. Gecenin 12’sinde yataktan çıkıpta fahişelere giden bir adamın romantik bir tarafı yok, hikayenin bütünü tabi ki bir romantizm ortaya koyuyor! Orada onun dramı da var, travması da var, romantizmi de var, aşkla beraber.
-Siz romantik misiniz peki?
-Ben öyleyim evet. Çok özen gösteririm bazı şeylere, insanları mutlu etmek için küçük yada büyük bir şey düşünürüm her zaman. Karşı tarafı düşünüyor olabilmek, ve karşı tarafta ki kişinin bana bunları yaptırıyor olmasıda beni çok mutlu eder. Güzel olan bu! Karşıda ki yaptırıyor çünkü insana. 
-Kıskançlık var mı?
-Kendi içimizde çok şahsi, münhasır bir aile hayatımız olduğu için çok kıskançlık gibi durumlarla karşılaşmıyoruz. Benim gece dışarı çıkmak gibi bir huyumda yok! Boş vakitlerimde çiftliğe giderim.
-Neredeydi?
-Gümüşdere Kilyos’ta. Oralarında canını okudular. Köprü inşaatı için ormana yapılan tahribat büyük günah! Ve bütün o ağaçları kestiler, millet; ‘Gezi Parkı’ diye çırpınırken gittiler oraları doğradılar! Herşeyi yaptıktan sonra; ‘tehlikeli’ diye kesmişler, öyle açıklama yapıyorlar!


TÜKETİM TOPLUMU YARATILDI

-Doğaya biraz daha saygılı olmalıyız diyorsunuz…
-Doğaya hiç saygımız yok, insanlar tamamen değişti, tüketim toplumu yaratmak isteyen sistem bizi sürekli, ihtiyacımız olmayan oyuncaklar kataloğu, o oyuncakları alabilmek için borçlara giriyoruz, onları alabilmek için trafiğe girip bekliyoruz ve yine şu kutu gibi birleşik evlerde yaşıyoruz! Ne kadar büyük bir ziyan. Komşusununkinden bir üst model telefon aldığı için mutluysa bir insan, o kişinin vah haline diyorum ben. Vah hepimizin haline..
‘ISSIZ ADAM’ BANA BİR KARİYER KAZANDIRDI!

-‘Issız Adam’ filminden sonra ilginç anılar geldi mi başınıza?
-Ben çok seyahat ettiğim için tiyatro turnesinden sonra çok şey geldi başıma. Spesifik şeylerde var. Bir kere Issız Adam bana bir kariyer kazandırdı! Çalışabilen bir oyuncu olmak, sanatını icra edebilmek, sektörün yaşadığı ve faal olduğu bir ülkede yapabilmek ve bütün bunların üzerine böyle bir filmle anılıyor olmak çok güzel bir şey. Sinema tarihine geçen bir filmde yer almış olmak çok büyük nimet! 
AŞK VAROLUŞUMUZUN EN FÛTURSUZ YANSIMASI!

-Maden çok romantiksini sizin için aşk nedir?
-Aşk dışındaki bütün tanımların kaybolduğu yer! 
-Aşk üç harflidir ama anlatması zordur derler. Herkeste çok farklı cevaplar verdiği için ben bu soruyu röportajlarımda mutlaka sorarım. Sizce ?
-Galiba hayatımızda ki en büyük gerçeklikler! Aşk varoluşumuzun en fütursuz yansıması!

Cemal Hünal köpeğiyle yakından ilgilenirken.

ADALETSİZLİĞE ÇOK KIZARIM 
-En çok neye kızarsınız?
-Haksızlığa, zulme çok kızarım. Adaletsizliğe çok kazıram. Yalana çok kızarım.

SİYASETE ATILMAYI DÜŞÜNMÜYORUM

-Günün birinde siyasete atılmayı düşünür müsünüz teklif gelirse?
-Çok iyi bir fikir olacağını sanmıyorum. Bir siyasetçi olsaydım, istenilenden daha ekstrem bir şey çıkardı ortaya. Başka insanların hayatlarını etkileyecek kararları verecek yetiye sahip olduğumu sanmıyorum. Ayrıca karar verecek olanlarında o yetiye sahip olduklarını düşünmüyorum. Bir insanın siyaset, ekonomi, politika konusunda fikir yürütüp dayatması için çok ciddi bir farkındalık yaratması lazım. Çok objektif olarak olaylara bakıp sübjektif olarak seçimlerini yapabilmesi lazım. Hizmet etmek istediği insanların dertlerini onlardan daha iyi anlıyor olması lazım. Bizde ki hiçbir siyasetçinin bu konuda yeterli olduğunu düşünmüyorum ben. Çünkü bir taraf seçtiğiniz zaman diğer taraftan mutlaka bir şeyleri ihmal ediyorsunuz. Onun için demokrasi önemli, onun için birden fazla kişilerin karar vermesi önemli. Onun için farklı düşünceler ortak şekilde varoalbilmeliler. Onun için dipsiz kuyu. Bana demiş olsalar, ben kim oluyorum ki derim. Ben Türkiye’de ve yurt dışına pek çok yeride gezdim, benim de bir takım fikirlerim var ama siyasete atılmayı düşünmüyorum. Haddime değil! Siyaset yapacak bir insanım hümanist olarak çok ileride bir yerde olması lazım. Hem inanılmaz bir empati yeteneği olması, çok iyi iktisat ve kanunları biliyor olması lazım. Her şeyden önce de insanları din, inanç, ırk ayrımı olmadan, kayırmadan ayrı yarı düşünebilmesi lazım, çok zor bir şey.
AŞK SATILIK, SEKS SATILIK, HAYAT SATILIK, YEMEK SATILIK, AİLE SATILIK, HERŞEY BİZİM İÇİN SATILIK … KAPİTALİZM BU YÜZYILIN SAVAŞINI KAZANDI.
-Teknoloji ile birlikte aşklar da biraz değişti mi?
-Bugün insanlar daha çok seçenekleri olduğunu zannediyorlar. Şehir hayatında her şey değişti. Özellikle sanal aşklar. Bir kadın sevebiliyorken, niye üç tane kadını sevmeyeyim gibi düşünenlerde olabiliyor. Dünya kapitalist bir Pazar meydanı. Herşey bizim için satılık… Aşk satılık, seks satılık, hayat satılık, yemek satılık, aile satılık, çoluk çocuk satılık, sağlık satılık, her şey satılık… Bir tane tanrımız var o da Dolar! Hangi para birimini kullanıyoruz biz? TL’yi kullanmadığımız kesin, sadece Dolar kullanıyoruz, Euro da dekoratif bir şey. Yen, ya da Paund da var ama Dolar kullanıyoruz genellikle… Bence kapitalizm bu yüzyılın savaşını kazandı! Globalizim, kapitalizmin tam başarılı bir varisi. Daha köle insanlar, daha sıkı bir sistem, daha çok hayali bir para akışı… 

ERKEKLAR DAHA ÇAPKIN OLDUKLARINI ZANNEDİYROLAR AMA KESİNLİKLE ÇOK DAHA APTALLAR…

-Kadınlar mı daha çapkın, erkekler mi?
-Erkekler daha çapkın olduklarını zannediyorlar ama kesinlikle çok daha aptallar! Kadınlar uslu uslu takılıyorlar ama öff yani! Çok fena. Bir kere her zaman seçim yapan dişidir! Erkekte böyle tavladım diye horozlana horozlana gezer!

-Son olarak uyuşturucu operasyonuyla ilgili haberlerle gündeme geldiniz. Bu konuda gençlere vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
-Bu konuda konuşmak istemiyorum.  Röportaj: OLCAY ÜNAL SERT / AKŞAM
Editör: TE Bilisim