Türkiye tuz tüketiminde ve yüksek tansiyonda dünya birincisi

17 Mayıs Dünya Hipertansiyon Günü sebebiyle görüş bildiren İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) Başkanı Prof. Dr. Kerim Güler, Türkiye'de 15 milyon hipertansiyon hastası olduğunu ancak buna rağmen bu hastalığa dair farkındalık seviyesinin halen düşük olduğunu belirtti. Türkiye'de çok fazla tuz tüketildiğinin altını çizen Prof. Dr. Kerim Güler tedavide yaşam tarzı değişikliklerinin hayati rol oynadığını vurguladı.

Prof. Dr. Kerim Güler


Vücutta dolaşan kanın damarlara yaptığı basınç tansiyon olarak adlandırılıyor. Bu basıncın 140/90 mmHg'nin üzerine çıkması ise hipertansiyon yani yüksek tansiyon olarak tanımlanıyor. Hipertansiyonun çok önemli bir hastalık olduğunu belirten İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) Başkanı Prof. Dr. Kerim Güler, etkileri hakkında şunları söyledi: “Hipertansiyon bir damar hastalığıdır bu nedenle kardiyovasküler sistem dediğimiz kalp ve damar sistemini etkilemesi kaçınılmazdır. Yapılan tüm çalışmalara rağmen kalp damar hastalıkları son 20 yılda büyük bir artış göstererek dünyadaki hastalık kaynaklı ölümlerin 3'te 1'inin nedeni olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre 2005 yılında 17,5 milyon kişi hayatı hipertansiyon ve onun oluşturduğu hastalıklarla kaybetmiştir. Yapılan tüm çalışmalara ve bulunan yeni ilaçlara rağmen 2020 yılında bu rakamın 23,4 milyona yükseleceği öngörülmektedir.”

Hipertansiyonu yeterince ciddiye almıyoruz
Türkiye'deki hipertansiyon bilincinin halen düşük seviyelerde olduğunu belirten Prof. Dr. Kerim Güler şunları söyledi: “Türkiye'de hipertansiyon konusunda yapılan tüm farkındalık çalışmalarına ve alınan tüm önlemlere rağmen, 2013 yılında Nefroloji Derneği tarafından yapılan çalışmalar gösteriyor ki, Türkiye'de hipertansiyon için tedavi gören hastaların ancak %54'ünde istenen tansiyon değerine ulaşılabiliniyor. Yani hipertansiyon hastalarının yaklaşık yarısı (%46) hala, hipertansiyonun organlara vereceği zararı bile bile yaşamını aynı şekilde sürdürüyor. Oysa hipertansiyon tedavisinde hastalarımızın çok büyük bir rolü vardır. Ne yazık ki hastalarımız hipertansiyonu pek önemsemezler. Tedaviye riayet etmezler. Bunu kendilerine söylediğimiz zaman ise “benim tansiyonum asabi”, “başım ağrıyınca ilacı alıyorum”, “benim küçük tansiyonum iyi”, “ilaçların yan etkisi fazla” gibi birtakım bahaneler bulurlar. Bu nedenle Türkiye'de hipertansiyon tedavisinde başarı şansımız halen tüm dünya ülkelerine göre çok düşük seviyelerde. Ayrıca, yine Türk Nefroloji Derneği'nin yaptığı çalışmalara göre hipertansiyon kadınlarda biraz daha fazla görülüyor ve bunun nedeninin Türk toplumunda kadınların daha hareketsiz olmasının, kilo yatkınlığının ve hormonal faktörler olduğunu söyleyebiliriz.”

Hipertansiyonun belirti vermesi hastalar için bir şans
Hipertansiyonun endotel dokuya hasar veren bir hastalık olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kerim Güler, bu hastalığın belirtileri hakkında şöyle konuştu: “Endotel, damarların içini kaplayan bir tabakadır. Endotel doku büzülüp tartılırsa ağırlığı 1,5 kilo, yüzeyi açılırsa kapladığı alan 800 m2'dir ve karaciğerden bile daha fazla alan kaplamaktadır. Damar sağlığı için bu yapının iyi korunması şarttır. Hipertansiyonun belirtilerinde genellikle, beyin üzerinde oluşan basıncın etkisiyle ortaya çıkan belirtiler ön planda olur: Baş ağrısı, baş dönmesi, yüzde kızarıklık; kalp çarpıntısı, kolay yorulma gibi. Bu belirtilerin olmasına aslında biz seviniyoruz çünkü hasta hipertansiyonu olduğunun farkına varıyor. Bir de hiçbir belirti vermeyen hipertansiyon tipleri vardır. Tansiyonu yüksek olur ama hastanın şikâyeti olmaz. Biz bu tip hipertansiyona “sessiz katil” diyoruz. Çünkü hastanın haberi olmadığı için önlem almıyor, yaşam tarzı değişikliğine gitmiyor, sonuç olarak hipertansiyonun yapacağı zararlı şeylere çok daha açık bir şekilde maruz kalıyor.”


Hipertansiyon her yaş grubu için riskli
Yüksek tansiyonla geçen her dakikanın, organlar üzerindeki hasarı artıracağını belirten Prof. Dr. Kerim Güler şunları söyledi: “Aslında hipertansiyon her yaş grubu için risk arz eder. Çünkü hipertansiyonun süresiyle organlara yaptığı zarar arasında kesinlikle bağlantı vardır. Hipertansiyon süresi ne kadar uzunsa, organlara o kadar zarar vermiştir. Bu nedenle genç bir hipertansiyon hastasını bekleyen uzun bir yaşam olduğu için, onlarda zararlı etkilerin görülme riski daha yüksektir. Zamanla hipertansiyonun etkilerini artıran başka hastalıklar da ortaya çıkar: Şeker hastalığı, yüksek kolestrol, obezite gibi. Bunların hepsinin bir arada olması organların daha çabuk bozulmasına neden olur. O nedenle hipertansiyon yaş fark etmeden tüm toplumu etkileyen önemli bir problemdir.” Ayrıca hipertansiyonda genetiğin rolünün çok az olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kerim Güler, “Hipertansiyon vakalarının küçük bir kısmı genetik kaynaklı olsa da, çoğu vakada bunun dışında pek çok etkenin varlığı söz konusudur. Aynı aileden birçok hipertansiyon vakasının teşhis edilmesinin nedeni genellikle, bu aile fertlerinin aynı mutfaktan, aynı sağlıksız besinlerle beslenmesidir” dedi.

Hipertansiyon en büyük zararı kalp ve damar sistemine veriyor
Hipertansiyonun kalbe büyük bir yük yarattığının altını çizen Prof. Dr. Kerim Güler, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kalp, kaslardan oluşur ve hipertansiyon kalbi büyütür. Kalp büyümesine rağmen kalbi besleyen damarlar büyümediği için, kalp kası yeterince beslenemez ve kalp zamanla genişlemeye ve kan pompalama görevini yerine getirememeye başlar. Bundan bütün organlar etkilenir. Kalp yeterli düzeyde çalışmayınca hastada kalp yetmezliği bulguları yani çok kolay yorulma, nefes darlığı, öksürük, vücutta sıvı toplanması gibi bulgular izlenir. Ayrıca hipertansiyon sonucu basıncın artması beyindeki damarların yırtılmasına, beyin kanamalarına neden olabilir. Gözler ve böbreklerde de kalıcı hasar yaratabilir. Bu nedenle hipertansiyonun organlara zarar vermeden tedaviye başlanabilmesi için erken tanınması oldukça önemlidir.”

Yaşam tarzında değişiklik yapılmadan hipertansiyon tedavi edilemez
Prof. Dr. Kerim Güler hipertansiyonun tedavisi hakkında önemli bilgiler verdi: “Hastalar beslenmesine çok dikkat etmeli. Hipertansiyon bir damar hastalığıdır. Damara zarar veren diğer tüm hastalıklarla birlikte düşünülmelidir: Kolesterol yüksekliği, sigara kullanımı, şeker hastalığı ve obezite. Bunların hepsi damarlarda zararlı etki yaratır. Bu nedenle hepsini beraber düşünmek gerekir ve yaşam tarzını değiştirmek tedavideki en önemli adımdır. Yani stresli ortamlardan uzaklaşılmalı, haftada 5 gün 45'er dakika tempolu yürüyüş yapılmalı, sigara içilmemeli, normal vücut ağırlığına düşmeye çalışılmalıdır. Yaşam değişikliği olmadan hipertansiyon tedavi edilemez. “Ben istediğimi yerim, hareket etmem ama ilacımı alırım” son derece yanlış bir görüştür. Halk arasında söylenen sarımsak, limon gibi şeylerin zararı yoktur fakat sırf bunlardan medet umarak tansiyon tedavi etmek maalesef mümkün değildir.”

Hipertansiyon hastaları aşırı soğuk ve sıcak havalarda dikkatli olmalı
Prof. Dr. Kerim Güler hava sıcaklıklarının hipertansiyon üzerindeki etkileri hakkında şunları söyledi: “Hipertansiyon damarın daralmasıyla ortaya çıkan bir durumdur. Soğuk kış aylarında damarlar biraz daha daraldığı için soğuk, hipertansiyon hastalarına pekiyi gelmez çünkü damar daraldığı zaman tansiyon basıncı artar. Ancak aşırı sıcaklarda da son derece dikkatli olmak gerekir. Çünkü kalp bir kastır ve sıcakta lastik borular nasıl fonksiyonlarını tam yapamazsa, kalp de kasılmasını tam yapamaz. O yüzden hem aşırı sıcak hem de soğuk, hipertansiyon hastaları için zararlıdır ve aşırı sıcaklarda ve soğuklarda hastanın sokağa çıkması kesinlikle kalp krizi riskini artırır.”

Türkiye tuz tüketiminde ve hipertansiyonda dünya birincisi
Prof. Dr. Kerim Güler tuz ve hipertansiyon arasındaki ilişki hakkında şunları söyledi: “Maalesef Türk toplumu olarak dünyada tuz tüketiminde birinci sıradayız. Bütün kılavuzlara ve hipertansiyon cemiyetlerine göre günlük tuz tüketimi 6 gram yani yaklaşık bir çay kaşığını aşmamalıdır ancak Türkiye'de yapılan çalışmalar Türkiye'deki tuz tüketiminin 18 gram olduğunu göstermektedir. Vücudumuza 18 gram tuz girmesi Türk toplumunu, hipertansiyonun en çok görüldüğü ülkelerden biri durumuna getirmiştir. Ayrıca biz ekmeği de seven bir toplumuz. Bu nedenle fırınlarda tuzsuz ekmek üretmeye başlamamız gerekmektedir. Yani tuzsuz yiyorum diyenler bile Türkiye'de 16 gram tuz tüketmektedir. Hipertansiyon tedavisinde beslenme şekline dikkat etmek son derece önemlidir. Örneğin tuz tüketmediği bilinen Afrika'daki bazı kabilelerde hiç hipertansiyon vakasına rastlanmamaktadır. Ayrıca aşırı yağdan mutlaka kaçınmak lazım. Yağlar vücudumuzun her yerinde toplandığı gibi damarlarda da toplanmaktadır. Dolayısıyla damarın iç çapı daralır. Daralma demek hipertansiyon demektir. Bu nedenle hayvansal yağlardan kaçmak lazımdır. Akdeniz stili beslenen; yani bol sebze, meyve ve zeytinyağı tüketimi olan ülkelerde hipertansiyon ve ona bağlı hastalıkların görülme oranının diğer ülkelere göre az olduğu gösterilmiştir. Ayrıca sağlıklı beslenme yürüyüşlerle de desteklenmeli ve sigaran uzak durulmalıdır.”


Evde yapılan tansiyon ölçümleri erken teşhis için çok önemli
Düzenli tansiyon ölçmenin faydalarının çok fazla olduğunu belirten Prof. Dr. Kerim Güler şöyle devam etti: “Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği olarak Endokrin, Kardiyoloji ve Nefroloji Dernekleriyle birlikte, Türk halkında hipertansiyon tedavisinde nasıl hareket edeceğimiz konusunda bir uzlaşı raporu hazırladık. Evde elektronik ölçümleri kesinlikle öneriyoruz çünkü tansiyonun doğru ölçülmesi için hastanın rahat bir ortamda bulunması lazım ve ev bunun için en iyi ortam. Evde rahat bir ortamda ölçülen tansiyon 135'e 85'in üzerindeyse hastada hipertansiyon var demektir. Hastaların bir hafta boyunca sabah ve akşam ölçülen tansiyonu bu seviyenin üzerindeyse, biz bu hastaya hemen yaşam tarzı değişikliği, spor, tuzsuz yeme, Akdeniz diyetine geçme gibi önlemler öneriyoruz. Sorun hala devam ediyorsa o zaman hipertansiyon tedavisine başlıyoruz.”
 

Editör: TE Bilisim