"Rolümü oynarken yeniliklere ve değişikliklere kapalı bir toplum olduğumuzu düşündüm"

Röportaj: Burak Abatay
  
Filmin ön yapım aşamasında senaryoyu nasıl buldunuz?

Cezmi Baskın: Filmin sürprizlerle dolu bir senaryosu vardı. Türkiye tabanına oturtulmuş bir film olmuş. Kenan’la Devrimden Önce’de de çalıştık. Ben genç yönetmenlerin filmlerine yardımcı olmayı seviyorum. Biraz ekonomik ve teknik sıkıntılardan dolayı biraz zorlandık ama özgün işler bence iyi sonuçlar veriyor.

- Baba da otoriter, baskıcı bir karakter öyle değil mi?
Cezmi Baskın: Baba da öyle. Hepimizin babası gibi bir baba. Bunu yadsıyamayız, Türkiye laik ama çoğunluğu da müslüman bir ülke. Bu ülkede %80 kişiler filmdeki bu karakterler gibi karakterler. Benim babam gibi, senin baban gibi. Bu adamlar hem otoriterliğini ve gelenekselliğini sürdürmek isteyen insanlar. Bu yadsınacak bir şey değil. Cumhuriyet tarihi boyunca değişmemiş. Bu insanlarla uzun bir süre beraber yaşayacakmışız gibi. Türk siyasetinde bunun aksi için köklü değişiklikler yapmak lazım. Babanın, ailesine ilişkin otoriterliğinin altında kaybolduğunu görmezden gelemeyiz. Bu adam çocuklarını da ailesini de seviyor ama malesef muhafazakar ve dindar bir adam. Bu da bu adamın psikolojisine yansıyor.

- Baba karakteri mezhepsel farklılıklar dahil farklılıklara tahammülü olmayan birisi.
Cezmi Baskın: Bu Türkiye’de pek fazla insanın farkına varmadığı bir sorun. Alevi-sünni meselesinden ziyade farkında olunmayan bir sorun. Alevi sünni ayrımı büyük bir sorunsa da sünniler arasındaki ayrımlar da pek bilinmiyor. Bir aleviye sorsanız alevilik ile bektaşilik arasındaki nasıl bir fark var diye, bir sürü alevi yurttaş bunların arasındaki farkı da felsefi hatlarıyla çözümleyebileceğini sanmıyorum. Bizde takım tutar gibi dindarlık ya da malesef solculuk da yapıldıği için bunların detayına, felsefesine girilmiyor. Baba rolü de öyle. Ailesinden gördüğünü devam ettirmek istiyor. Rolümü oynarken yeniliklere ve değişikliklere kapalı bir toplum olduğumuzu düşündüm.

Cezmi Baskın, Burak Abatay'a samimi açıklamalar yaptı.


- Filmde radikalizm ile romantizm arasında bir köprü var diyebilir miyiz? Ya da insanın kendi olmasına dair bir özlem olması.

Cezmi Baskın: Bunu bir insan unsuru olarak ele almak lazım. İçgüdülerimiz ateist bir insanda da, dindar bir insanda da oluşabilir. Kulaktan dolma tabuların dışına çıkmak istemek, davranışları etkiliyor. Muhafazakar birinin aşık olamaması gibi bir şey söz konusu olabilir mi? Şöyle de bir şey vardır, “Devrimciler aşık olamaz. Onlar bacımızdır”. Ama Nazım da dünyanın en güzel aşklarını yaşamış bir şairimiz. Devrimci insanın aşık olması kadar dindar birinin aşık olması da doğal. Bu tabiatın gereğidir. İnsanın doğasının haricindeki hiçbir şey insani değildir.
- Bazı sahnelerde Erdoğan’ın bazı konuşmalarına ve posterine şahit oluyoruz. Seyirci fiilmin güncellikle olan bağını da böylelikle kurabiliyor mu?
Cezmi Baskın: Her şeyin altında bir gereksinim aramak doğru bir şey değil. Çocukların söylediğine göre bu bir tesadüf. Yönetmen, bu tesadüfi durumu durumun içinde yok edip kaybetmek gibi sanatsal bir kaygı içinde olmuş olabilir. O aynanın yanında Tayyip Erdoğan posteri bulunmasının altında bir şeyler aramak çok doğru değil. Sanatta bu tür şeyler yapılabilir. Bunu keşfettirmek bile çok önemli tekniklerinden birisidir. (Birgün)
Editör: TE Bilisim