''Futbolda şike'' iddialarına ilişkin davaya bakan İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, 2 Temmuz'da verdiği kararın gerekçesini tamamladı.

Şike, teşvik primi ve örgüt üyeliği suçlarından aralarında Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ın da bulunduğu 48 sanığın çeşitli hapis cezasına çarptırıldığı kararın gerekçesi 682 sayfa tuttu.

Gerekli karar, sanık avukatlarına dağıtıldı.

FENERBAHÇE YÖNETİMİNİN ÖRGÜT İDDİALARI GERÇEK DIŞI

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nin ''Futbolda şike'' iddialarına ilişkin gerekçeli kararında, Fenerbahçe Spor Kulübü yönetiminin bir örgüt olarak gösterilip kabul edildiği iddialarının tamamen gerçek dışı olduğu belirtilerek, ''Bu iddialar, bir kısım sanıkların spor kulübünün temsil ettiği büyük toplumsal kitlenin desteğini almaya ve tümüyle kendilerini suçtan kurtarmaya dönük çaba olarak değerlendirilmiştir'' denildi.

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hazırlanan 682 sayfalık gerekçeli kararda, iddialara, sanık savunmalarına, müşteki ve tanık beyanları ile savcının görüşlerine yer verildikten sonra genel değerlendirme ve gerekçelere geçildi.

İngiliz yazar Simon Kuper'in ''Futbol asla sadece futbol değildir'' sözüne yer verilen gerekçeli kararda, ''Fenerbahçe Spor Kulübü yönetiminin bir örgüt olarak gösterilip kabul edildiği iddiaları tamamen gerçek dışı olup, bir kısım sanıkların spor kulübünün temsil ettiği büyük toplumsal kitlenin desteğini almaya ve tümüyle kendilerini suçtan kurtarmaya dönük çaba olarak değerlendirilmiştir'' denildi.

Kararda, Fenerbahçe Spor Kulübü'nde 15 asil ve 5 yedek olmak üzere toplam 20 yönetici bulunmasına rağmen bu yöneticilerden yalnızca suçla ilişkili oldukları belirlenen sanıklar Aziz Yıldırım, İlhan Yüksel Ekşioğlu, Mehmet Şekip Mosturoğlu ile Alaeddin Yıldırım hakkında kamu davasının açıldığı ve mahkemece yapılan yargılama sonunda eylemleri sabit görülerek cezalandırılmalarına karar verildiği anlatıldı.

Gerek soruşturma ve gerekse kovuşturma aşamasında söz konusu sanıklar dışında Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim Kurulu Üyesi olan kişilerin suç örgütü kurma ve üye olma ile şike ve teşvik primi suçlarını işlediklerine dair herhangi bir delil bulunmadığı belirtilen kararda, suçla ilgisi olmayan bu yöneticilerin, adları geçen sanıklar tarafından yürütülen şike ve teşvik primi faaliyetlerinden haberdar olduklarına dair de herhangi bir bulguya rastlanılmadığı kaydedildi.

Gerekçeli kararda, şu ifadelere yer verildi:

''Bu durum dahi sanıkların, Fenerbahçe Yönetim Kurulu'nun yargılandığı yönündeki savunmalarını çürüttüğü gibi suç işleyen bir kısım sanıkların, özellikle sanık Aziz Yıldırım'ın suçlarını perdelemek amacıyla diğer savunmalar yanında bu yöndeki savunmaları da dile getirdiklerini göstermektedir.

Demokratik bir hukuk devletinde suç isnadı altında bulunan bir kişinin, işgal ettiği makamlar ile temsilcisi olduğunu iddia ettiği toplumsal yapıların büyüklüğünün, adeta suçsuzluğuna karine olması gerektiğini savunması kabul edilebilir bir durum değildir.''

Kararda, mahkemece verilen hükmün, spor kulüpleri ve yönetimlerini değil, centilmenlik ile sportmenlik çerçevesinde sürmesi gereken rekabet ortamını, kulüpleri lehine sözde avantaj sağlama çabası içerisine girerek, başta kendi kulübü olmak üzere tüm spor izleyicileri ve taraftarlarını, alınlarının teriyle sahada mücadele eden sporcuların, teknik heyet olmak üzere tüm spor camiasına karşı suç işleyen sanıkların ve onlara yüklenen teşvik ve şike suçlarına ilişkin olduğu vurgulandı.

ÖRGÜT YÖNETİCİLERİ FUTBOLA EL ATMAYA ÇALIŞTI

''Futbolda şike'' iddialarına ilişkin davanın gerekçeli kararında, ''soruşturma ve kovuşturma aşamasında elde edilen deliller, bilgi ve belgelerden, çıkar amaçlı suç örgütü yönetici ve üyelerinin Türkiye'de büyük bir yaygınlık kazanan futbol sahasına el atmaya çalıştıklarının gözlemlendiği'' belirtildi.

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hazırlanan gerekçeli kararda, toplumlarda ulaşım ve teknolojinin gelişmesiyle birlikte sporun günlük yaşamda daha çok alan kapsadığı ve sporla ilgili ortaya çıkan sorunların daha da çok arttığı kaydedilerek, artan ilgiyle spor ekonomisinin de geliştiği ve sporun sadece zevk için yapılan bir faaliyet olmaktan çıkıp meslek olarak değerlendirilen, kazanç elde etme amacı güdülen bir uğraş haline dönüştüğü hatırlatıldı.

Futbolun içinde bulunulan dönemin en etkili iktidar nesnelerinden birine dönüştüğü ve futboldan söz edilirken, aynı zamanda ekonomi, siyaset, kimlik, şiddet ve toplumsal yaşamdaki bir takım değişmelerden de söz edildiği aktarılan kararda, ''Futbolun 'endüstriyel futbol' olarak adlandırılması sonrasında oynanan oyunun artık futbol olmadığının net bir biçimde dile getirilmesi büyük önem arz etmektedir. Futbol, günümüzde sadece var olan statükonun korunmasına katkı sağlamamakta fakat aynı zamanda yeni dönemin ekonomik değerlerinin geniş kitlelere ulaştırılması ve benimsetilmesinde de etkili bir ajan konumunda bulunmaktadır'' ifadesi kullanıldı.

Christian Authier'in, ''Futbol AŞ'' isimli kitabından alıntı yapılan gerekçeli kararda, seyredilme ve alan hakimiyeti bakımından dünyada olduğu gibi Türkiye'de de büyük bir yaygınlık kazanan futbolda söz sahibi olma yarışının özellikle çıkar amaçlı suç örgütleri açısından dikkate değer bir boyut kazandığı vurgulandı.

Kararda, ''Soruşturma ve kovuşturma aşamasında elde edilen deliller ve yine soruşturma ve kovuşturmaya tabi olmamakla birlikte bağlantı sebebiyle bir şekilde dosyaya intikal eden bilgi ve belgelerden çıkar amaçlı suç örgütü yönetici ve üyelerinin bu sahaya da el atmaya çalıştıkları gözlemlenmiştir'' denildi.

-''Mafya futbolun içinde''-

Dosyada hakkında suç örgütü yöneticisi olduğuna karar verilen sanık Olgun Peker'in yetkisi olmadığı halde menajerlik yapmak suretiyle futbol camiası içerisinde faaliyet gösterdiği, hakkında ''şike'' suçundan delil yokluğu nedeniyle beraat kararı verilen futbolcu menajerliği yapan sanık Metin Korkmaz'ın da ''suç örgütü kurmak'' suçundan hükümlü olan Sedat Şahin ile bağlantısının bulunduğu belirtilen kararda, ayrıca çıkar amaçlı suç örgütünden hükümlü Kürşat Yılmaz'ın oğlu Alparslan Yılmaz ile Olgun Peker'in Giresunspor üzerinde hakimiyet kurma çabası nedeniyle çatışma yaşadıkları da anlatıldı.

Kararda, ''Kamuoyunda 'mafya' olarak tabir edilen çıkar amaçlı suç örgütlerinin futbol camiası içerisinde yer aldıkları ve yer almaya çalıştıkları görülmüştür'' ifadesi kullanıldı.

Çıkar amaçlı suç örgütlerinin özellikle futboldaki transferlerden kolay ve yüksek miktarda para kazanma avantajı yanında futbol camiasında menajer ya da yönetici olarak yer almak, kamuoyunda tanınmış medyatik futbolcu, spor adamlarıyla ilişki kurmak suretiyle kamuoyuna kendilerini kabul ettirme ve legal alanda faaliyet gösteriyor görüntüsü verdikleri anlatılan kararda, örgütlerin kamuoyunda iş adamı kimliğine bürünme şansına sahip olarak, kamu görevlileri nazarında da saygınlık kazanmayı amaçladıkları kaydedildi.

-İngiliz yazar Kuper'in sözüne atıf-

''Burada asıl önemli olan boyut çıkar amaçlı suç örgütlerinin çok para kazanmasından ziyade özellikle hitap ettiği taban itibariyle yönlendirilmeye açık futbol seyircileri, özellikle taraftar gruplarının bu çıkar amaçlı suç örgütlerinin kontrolüne girmesidir'' ifadesi kullanılan gerekçeli kararda, idari ve adli tedbirlerle spor camiasında faaliyet yürüten menajer, futbolcu ve yöneticilerin bu faaliyetleri sonucu kazandıkları gelirlerinin ciddi bir kontrolden geçirilmesinin sağlanması gerektiği ve suç örgütlerinin bir şekilde taraftar gruplarının içerisine sızarak ya da yönetimini ele geçirerek geniş bir tabanı olan taraftar gruplarını kontrolleri altında tutmalarının engellenmesi gerektiği dile getirildi.

Kararda, ''İşte bu takdirde şiddetten, küfürden, kara paradan uzak, çıkar amaçlı suç örgütü üyelerinin boy gösteremediği temiz futboldan söz edilebilir. Özetle, Simon Kuper'in dediği gibi, 'Futbol asla sadece futbol değildir'' denildi.

ŞİKE SUÇUNUN OLUŞMASI İÇİN FAİLLERİN AMACINA ULAŞMASI GEREKMEZ

''Futbolda şike'' iddialarına ilişkin gerekçeli kararda, ''Savunmalarda çokça dile getirilen, 'sahanın içinde şike yoksa dışında da yoktur', 'şikenin sahaya yansımamış olması' gibi göreceli tespitlerin ceza yargılaması yönüyle bir anlam ifade etmediğinin öncelikle bilinmesi gerekmektedir'' denildi.

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nin gerekçeli kararında, sanıkların savunmalarında çokça dile getirdiği ''sahanın içinde şike yoksa dışında da yoktur'', ''şikenin sahaya yansımamış olması'' gibi göreceli tespitlerin, ceza yargılaması yönüyle bir anlam ifade etmediğinin öncelikle bilinmesi gerektiği ifade edildi.

Kararda, yasa koyucunun, belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden ya da kendisine menfaat temin edilen kişi için suçun, kazanç veya menfaatin temin edildiği anda oluşacağını kabul ettiği vurgulandı.

Suçun oluşması için faillerin bu amaçla hareket etmelerinin yeterli olduğu ve müsabakanın sonucunun anlaşma doğrultusunda gerçekleşmesinin şart olmadığı belirtilen kararda, ''Bir başka ifadeyle, şike suçunun oluşması için faillerin amacına ulaşmaları gerekmez. Bu bağlamda anılan suç, kazanç veya sair menfaatin temin edildiği anda tamamlanmaktadır. Suçun tamamlanmamış olması yani kazanç veya sair menfaatin temin edilmemiş olması durumunda bu aşamaya kadar gerçekleşen eylemlerin, teşebbüs hükümlerine göre değerlendirilip cezalandırılması gerekmektedir'' görüşüne yer verildi.

-Telefon tapeleri-

Mahkeme kararı doğrultusunda dinlenilen telefon görüşmelerinin tek başına delil olamayacağı hususundaki sanık ve avukatların savunmalarına da yer verilen kararda, şöyle denildi:

''Yargıtay içtihatlarından da anlaşılacağı üzere telefon görüşmeleri tek başına delil olamaz. Telefon görüşmelerinin delil olarak değerlendirilebilmesi için görüşmelerin yanında bu görüşmelere ilişkin bir suç olgusunun bulunması gerekir.

Bu bağlamda davaya konu olay değerlendirildiğinde telefon görüşmelerinin bulunduğunu, başkaca delil bulunmadığını söylemek gerçekçi olamaz. Zira şike ve teşvik girişimlerine ilişkin telefon görüşmeleri yanında bu amaca yönelik gerçekleştirilen buluşmalar ve para naklinin söz konusu olduğu suç konusu görüşmelerin müsabaka öncesinde vuku bulduğu, bu görüşmelere müsabakalarının yapıldığı, dolayısıyla telefon görüşmelerine konu olguların dosyada mevcut olduğu açık ve nettir.''

-Yasa değişikliği sanıkların lehine-

Gerekçeli kararda, soruşturma devam ederken 6222 sayılı kanunda değişiklik yapıldığı ve cezalarda indirime gidildiği ifade edilerek, ''Aziz Yıldırım'ın tek maç için cezası 11 yıl 3 ay hapis olacaktı. Sanığa bu suçtan hükmolunan ceza, 3 yıl 9 ay hapis olduğuna göre 6259 sayılı yasa ile yapılan değişikliğin, sanığın lehine olduğu açıktır'' denildi.

Kararda, yasa değişikliğiyle ilgili diğer sanıklar içinde tek tek değerlendirmeye yer verildi.

'AZİZ YILDIRIM İLLEGAL BİR ÖRGÜT KURMUŞTUR'

''Futbolda şike'' iddialarına ilişkin davanın gerekçeli kararında, ''Liderliğini sanık Aziz Yıldırım'ın yaptığı suç örgütünün, gevşek de olsa hiyerarşik ilişkiye dayalı bir yapı olduğu'' belirtildi.

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hazırlanan gerekçeli kararda, sanık Aziz Yıldırım'ın 1998 yılından itibaren Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanlığı'nı yaptığı belirtilerek, son şampiyonluğunu 2006-2007 yılında elde eden Fenerbahçe'nin 2005-2006 ve 2009-2010 sezonlarında ise şampiyonlukları son maçlarda dramatik bir şekilde kaybettiği vurgulandı.

Fenerbahçe'nin son maçlarda şampiyonlukları kaybetmesinin taraftar kitlesinde olduğu kadar kulüp yönetimine aday kesimlerde de olumsuz etkilere neden olduğu anlatılan kararda, üst üste 3 yıl şampiyonluk vaadi ile yönetime gelen Aziz Yıldırım için, şampiyonluğun üçüncü kez, üstelik yine kendi başkanlığı döneminde kaybedilmesinin, akıllara dahi getirilmemesi gereken bir olay olduğu belirtildi.

-''Yıldırım, 2010-2011 sezonunun ikinci yarısında şike faaliyetine başlamış''-

Soruşturmanın yürütüldüğü sezondaki ligin ilk yarısında oynanan müsabakalar sonunda lider Trabzonspor'la oluşan puan farkının şampiyonluk ihtimalini azalttığı belirtilen kararda, şu ifadelere yer verildi:

''Bu da Fenerbahçe camiası içerisinde sezon sonu yönetimin değişebileceği söylentilerine yol açmaktadır. Ülkemizdeki futbol pastasının büyüklüğünün 820 milyon dolara yükseldiği ve büyükçe bir diliminin Fenerbahçe'ye ait olduğu bir ortamda, Fenerbahçe Spor Kulübü yönetimini bırakmak istemeyen ve bu gücü elinde tutmak isteyen Aziz Yıldırım, 2010-2011 sezonunun ikinci yarısında şike ve teşvik faaliyetlerine başlamıştır.

Aziz Yıldırım bu amacı gerçekleştirmek için Fenerbahçe Spor Kulübü'nün resmi yönetiminde görev yapan diğer üyelerin (İlhan Yüksel Ekşioğlu, Alaeddin Yıldırım ve Şekip Mosturoğlu hariç) bilgi ve rızaları dışında illegal bir yapı/örgüt kurmuştur.''

Fenerbahçe Spor Kulübü'nün büyük bir ekonomik değere sahip olduğu kaydedilen kararda, ''Bu değerle birlikte Fenerbahçe Spor Kulübü'nün yöneticilerinin de sosyal ve ticari hayat içerisinde etkin bir konum kazandıkları, bu nedenle Fenerbahçe Kulübü'nün yönetimini uzun yıllardır elinde bulunduran Aziz Yıldırım ve talimatıyla hareket eden örgüt üyelerinin kulüp yönetimini bırakmak ve elde ettikleri etkinliği kaybetmek istemedikleri izahtan varestedir'' denildi.

-''Şifreli ifadeler''-

Kararda, suç örgütünün süreklilik gösteren faaliyetlerinde gizliliği sağlama ve güvenlik güçlerinin takibine takılmamak amacıyla ''bir numara, şirket ceosu, rüzgar, şekerli, inşaat işçisi, mağdur, müvekkil, hakim, gram, kahve içme, dava, inşaat, mahkeme, proje, tarla, taş ocağı, mühendis, kuma'' gibi ifadeleri içeren jargon geliştirdiklerinden bahsedildi.

''Liderliğini sanık Aziz Yıldırım'ın yaptığı suç örgütünün, gevşek de olsa hiyerarşik ilişkiye dayalı bir yapı olduğu'' belirtilen kararda, bu yapılanmanın, bir suç işlemek amacıyla oluşturulmuş basit bir birleşmeden ibaret olmadığının yürütülen faaliyetlerin kapsamından anlaşılacağı vurgulandı.

Gerekçeli kararda, şöyle devam edildi:

''Amaç Fenerbahçe Spor Kulübü'nün şampiyon yapılması suretiyle haksız ekonomik çıkar elde etmektir. Bu amaca yönelik yapılması gereken, gerek kendi müsabakalarının ve gerekse şampiyonluğa ortak olabilecek rakip takımların müsabakalarının sonucunu etkilemektir.

Nitekim Spor Toto Süper Ligin ilk yarısının sonunda Trabzonspor'un 9 puan, Bursaspor'un ise 4 puan gerisinde olan Fenerbahçe, şike ve teşvik eylemlerinden haberdar dahi olmayan teknik adamının ve çoğu futbolcusunun emek ve çabaları yanında sanıkların üstün gayretleri sonucu Trabzonspor ile aynı puanda olmasına rağmen ikili averaj üstünlüğü ile ligi şampiyon olarak tamamlamıştır. Şüphesiz böyle bir süreç ve sonuç öngörülemeyeceğinden, sanıkların belli bir suç işlemek amacından söz etmek mümkün olmayıp, belirsiz sayıda suçun işlenmesi amacıyla iştirak boyutunu aşan bir yapıda bir araya geldiklerinin kabulü gerekmektedir.''

'YILDIRIM TEŞVİK PRİMLERİNİN SERBEST OLMASINI İSTEDİ'

''Futbolda şike'' davasının gerekçeli kararında, 2005 tarihli ''Şike'' araştırmasına ilişkin TBMM raporunda görüşüne yer verilen davanın sanıklarından Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım'ın, ''2004 Mart ayında sayın bakanın da katıldığı bir toplantıda teşvik primlerinin serbest olmasının istenildiği'' ifadesini kullandığı aktarıldı.

İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nce hazırlanan gerekçeli kararda, 6222 sayılı yasanın gerekçesinde ve esas komisyon raporlarında, 5149 sayılı kanunda şike ve teşvik primi fiillerinin suç olarak tanımlanmadığı ve ceza kanunlarında da bu fiillerin özel olarak düzenlenmediği hatırlatıldı.

6222 sayılı kanunla şike ve teşvik primi fiillerinin suç olarak düzenlendiği ve ayrıca bu suçlarla etkin mücadele açısından CMK'da düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenilmesi ve kayda alınması maddesinin de uygulanacağının hüküm altına alındığı belirtilen kararda, 2005 tarihli ''Şike'' araştırmasına ilişkin TBMM raporunda, ''Türk sporunda şike ve teşvik priminin önlenmesine yönelik tespit, görüş ve öneriler'' başlığı altında kimi spor adamlarının tespit, görüş ve önerilerinin derlendiği aktarıldı.

Gerekçeli kararda, görüşü TBMM raporuna yansıyan spor adamlarından, halen kulüp yönetiminde görevli olanların, genel olarak şikenin varlığına inanmadıkları, bir kısmı 'şike var' derken, bir kısmının da 'sadece hatır şikesi var' düşüncelerini beyan ettikleri belirtilerek, hali hazırda görevde olmayan ilgililerin büyük bir çoğunluğunun ise şikenin var olduğunu ancak hiçbir zaman kendilerinin içinde yer almadıklarını beyan ettiklerinin gözlendiği ifade edildi.

-Aziz Yıldırım'dan şike suçuna ilişkin alınan görüş-

Rapora göre spor adamlarının, şikenin önlenmesi için cezaların ağırlaştırılması ve yaptırımların objektif olarak uygulanması gerektiği üzerinde durdukları kaydedilerek, ''Spor dünyasının genel kanaatinin, 'teşvik priminin önlenemeyeceği, sporcuları zaten kendilerinden beklenen sonuca yönelttiği için suç sayılmasının da doğru olmayacağı' olduğu görülmektedir. Bunun yanında bir kısım spor adamının da teşvik priminin yozlaşmanın bir parçası, spor ahlakının dışında bir şey olduğunda tereddütleri olmadığı anlaşılmıştır'' denildi.

TBMM raporunda, mahkemede sanık olarak yargılanan ya da tanık olarak ifadelerine başvurulanların da aralarında bulunduğu bir kısım spor adamının beyanlarına yer verildiği hatırlatılarak, eski Türkiye Futbol Federasyonu başkanlarından Levent Bıçakçı ve Abdullah Kiğılı, eski Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Şen, eski Galatasaray Kulübü yöneticisi Ergun Gürsoy, Gençlerbirliği Kulübü Başkanı İlhan Cavcav, eski hakemler Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar ile teknik direktör Yılmaz Vural'ın bu kapsamda beyanda bulunduğu anlatıldı.

Rapora yansıyan beyanlara göre, davanın sanıklarından Fenerbahçe Kulübü Başkanı Yıldırım'ın da ''2004 Mart ayında sayın bakanın da katıldığı bir toplantıda teşvik primlerinin serbest olmasının istenildiği'' ifadesini kullandığı aktarıldı.

-Yazar Declan Hill'in şike tanımı-

Şike ve teşvik primine ilişkin TBMM komisyonunun değerlendirmesinde, ''Ülkemiz sporunda özellikle futbolda şike ve teşvik primine ilişkin çok sayıda iddianın ortaya atıldığı, çok azının kanıtlanabildiği, pek çoğunun kanıtlanamadığı için sonuca ulaşılamadığı ortadadır. Türkiye'de şike ve teşvik priminin varlığı şüphesizdir'' ifadelerinin yer aldığı kaydedilen kararda, ''Şike, hatır şikesi ve teşvik primi suç olarak ceza kanununda tanımlanmalı ve en ağır şekilde cezalandırılmalı, takibi ve soruşturması için Ceza Muhakemesi Kanunu'nda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır'' görüşüne yer verildiği anlatıldı.

''Şike'' kitabının yazarı Declan Hill'in bir gazeteciyle yaptığı mülakata da yer verilen kararda, mülakatta Hill'in, ''Şike nasıl anlaşılır?'' sorusuna karşılık, ''Kanaatle anlaşılmaz. Somut kanıt gerekir. Avrupa'daki şaibeli maçlar, çok sayıda teknik direktöre, çok sayıda hakeme seyrettirildi. 'Var' veya 'yok' sonucuna ulaşılamadı'' cevabını verdiği ifade edildi.

Yine aynı mülakatta Hill'in, ''Federasyon ne yapmalı?'' sorusuna karşılık da ''Spor kulüpleri, kara parayı aklamak için kamuflaj olarak kullanılıyor. Kulüp yöneticilerinin kimliği, iz sürmek için yeterlidir. Geçmişi karanlık, servetinin kaynağı belirsiz bir iş adamı, kulüp yöneticisi oluyorsa, o ülkenin federasyonu, polisiye tedbirlerle takip etmelidir'' dediği de dile getirildi.

-''Yasayla, toplumda oluşan güven ve inanç korunmak istendi''-

Gerekçeli kararda, şike ve teşvik primi fiilinin, Türk hukukunda ilk defa 6222 sayılı yasada suç olarak düzenlendiği bilgisi verilirken, bu fiilin suç olarak tanımlanmasıyla, spor yarışmasının dürüst bir şekilde gerçekleşeceğine, sporcuların müsabakaları para karşılığında satmayacağına yönelik toplumda oluşan güven ve inancın korunmak istendiği dile getirildi.

Dolandırıcılık suçunun, doğrudan doğruya mağduru hedef alan ve aldatma imkanı bulunan hileli hareketlerle haksız yarar sağlamak olduğu belirtilen kararda, şöyle denildi:

''Şike ve teşvik priminde ise doğrudan mağduru hedef alıp aldatmaya elverişli hileli hareketlerle hataya düşürmek kastı ve maddi unsuru yoktur. Bunun aksine, bu fiillerde karşılıklı anlaşmak suretiyle müsabakanın sonuçlarını etkilemeye yönelik irade birliği vardır. Şike ve teşvik priminden olumsuz etkilenenler varsa, bu kişiler dolandırıcılık suçunun mağduru olarak değerlendirilemezler. Bu nedenle mahkememizce, 6222 sayılı yasa öncesi döneme ilişkin şike ve teşvik fiilleri yönünden dolandırıcılık suçunun unsurları oluşmadığı kabulü ile hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.''

AA / Akşam
Editör: TE Bilisim