Gelin klişe bir soruyla başlayalım. Kuzey rolünü neden kabul ettiniz?
‘Kuzey Güney’i sıra dışı bir hikayesi olduğu için kabul ettim. Bu iş başlamadan birkaç ay öncesinde konuşmuştuk zaten.  

Size doğrudan Kuzey rolü mü geldi, siz mi seçtiniz?
Yok  sadece sıra dışı, alışıla gelmişin dışında bir şey yapacağımız konusunda hem fikirdik. İşin kreatif boyutu, daha sonraki tarihlerde ortaya çıktı. 

Role değil, sıra dışı bir şeye evet dediniz...
Evet. Senelerdir Kerem Çatay’la çalıştığımız için, bu kez sıra dışı bir şey yapmak istedik. Bunun da provası zaten ‘Ezel’deki Sekiz rolüyle yapılmış oldu. Dört bölüm çok güzel bir şekilde diziye girdik ve çıktık. 

Daha önce verdiğiniz bir röportajda, bugüne kadar canlandırdığım karakterler içinde en çok ‘Kuzey’ ve ‘Sekiz’i sevdim demişsiniz. İkisi de sert, zor adamlar. 
Önce şunu söyleyeyim; karakter iyi veya kötü hiç fark etmez. İsterse dünyanın en kötü, en yapılamayacak şeylerini çok rahatlıkla yapan karakter olsun, seri katil olsun, senin onu içselleştirmen lazım. Anlayabilmen ve savunabilmen lazım. Savunduğun, anlayabildiğin noktada o artık senindir. O yüzden hiçbir karakter bana kötü gelmez. Baktığın zaman, bir seri katildir, dünyadaki en kötü şeyleri yapmıştır, çok acımasızdır, “Beter olsun” dersin. Ama bunları neden yaptığını sahnede öyle bir anlatır ki, geçmişinde öyle etkenler vardır ki, onu anlarsın. İçindeki iyi tarafı görürsün. Karakterler sadece siyah ya da beyaz değildir. Oynarken rengini sen verirsin.

”Hikayeye çok yoğunlaştım”

Rol seçişiniz, bir avukatın müvekkilini seçişi gibi... 
Öyle. İşe başladığımız zaman şunu biliyorduk; Kuzey diye bir karakter var, bu çocuk Güney’in kardeşi, travmatik bir aileden geliyor, sıkıntılı, cevval bir çocuk. Sinirlendiği zaman bıçağa yumruk atabilecek kadar gözü kara, mert, cesur, çevresindeki insanları koruyup kolluyor, vesaire. Fakat şöyle bir gerçek var ki, Türkiye’de aslında yaşanmış ve yaşanmakta olan gerçek bir süreci anlatıyor. Bir aile faciası. Çocuklardan biri yıldız, diğeri sokak çocuğu. Türkiye’de nice hikayeler var böyle. Sebebi ne olursa olsun, Kuzey gibi cezaevine girmiş binlerce vatandaşımız var. En azından ben bunu anlamaya çalışıp onların yaralarına, sıkıntılarına ortak olmak istedim. 
O yüzden çok yoğunlaştım bu işe.

“Kuzey gibi tanıdıklarım var” 

Kuzey gibi birisine ulaşabildiniz mi?

Kuzey gibi tanıdıklarım var. Ben doğma büyüme Adanalıyım. Memleketimin insanının samimiyeti, ciğerden yaklaşımı (bizim orada böyle derler), avucunda ne varsa çıkartıp vermesi, samimiyeti. Dünyanın hiçbir tarafında ben bunu görmedim. Adanalı olmaktan dolayı gurur duyuyorum. Ama orada da sinirli, Kuzey’in aynısı insanlar vardır. Çevremde böyle insanlar vardı, tanıdığım. Öfke bakımından söylüyorum, yoksa cezaevine girmediler, hayatları da ona benzemiyor. 
“Yaralarımı çok seviyorum”
Kuzey ‘in ne kadarını siz  yarattınız?
Bana verilen şunlardı: Deli-dolu, sokak çocuğu olarak büyümüş, okulu yarıda bırakmış, tahsili yok, ailesine ve sevdiklerine çok düşkün, annesinin güzelliğini babasının öfkesini almış. Geriye kalan her şey benden. 

Telefonu tutma biçiminiz çok konuşuluyor, o nereden çıktı?
Tanıdığım öyle 1-2 iki kişi var ama kim oldukları bende kalsın. 

Çenenizdeki yara izi bu rolde çok işinize yaradı, değil mi?
Evet, bu yara bana hediye edilmiş bir şey. Kuzey kendine bakabilse, eli yüzü düzgün bir çocuk aslında. Çevresindeki trajediden başını kaldırıp kendine vakit ayırabilse, giyinse, yapsa etse fiziği gayet iyi bir adam. Ama bu çocuğun fizikle hiç alakası yok. Bu yarayı kullanmayı ben keşfettim. Çocuğun façası ortaya çıksın dedim. Özellikle makyajla belirginleştiriyoruz. Yüzdeki izleri seviyorum ve bir oyuncu olarak kapatılmaması gerektiğini düşünüyorum. Yaşanmışlığı, tecrübeyi barındırıyor. Gözlerindeki bakışın derinliğini, olgunluğunu etkiliyor. 

Yara izinin hikayesi ne? 
Çocukken yaramazlık sonucu ortaya çıkan bir şey. Bir gün bana faydası olacağını, oyunculuğuma katkısı olacağını hiç tahmin etmezdim. Yaralarımı çok seviyorum. Hepsini teker teker kullanabilme fırsatı veriyor Allah. 

Kuzey, setten Kıvanç’la birlikte sokağa da çıkıyor mu? 
Ben ne Kuzey’im, ne Behlül ne de Halil’im. Ben Kıvanç’ım. Kültür olarak kolay bir yerden gelmedim. Kuzey gibi tanıdıklarım vardı ama ben hiçbir zaman böyle bir karakter olmadım. Fakat ben haftanın altı günü çalışıyorum. Yani altı gün Kuzey’im. Kuzey’i oynamak değil, savunmak zorundayım. Benim için bir şeyi savunmak çok önemli. O yüzden oynamak kelimesinden hoşlanmıyorum, savunmak diyorum. Haftanın bir günü kendimi, altı günü Kuzey’i savunuyorum. İster istemez Kuzey için üretmiş olduğum bir takım hareketler üzerimde kalıyor. ‘Set biter bitmez üstümden atıyorum, dışarı çıkar çıkmaz kendim oluyorum’ diyen insan varsa inanmıyorum. Yapabiliyorlarsa da lütfen nasıl yaptıklarını bana söylesinler. Ben mesela tek parmağımla telefonu asla tutmam, bunu Kuzey için ürettim. 

Neden röportaj vermiyorsunuz?
İnsanların benim özel yaşantımı öğrenmelerini istemiyorum. Beni işimle bilsinler, başka bir tarafımla değil. Ben insanlar için yaşamıyorum, kendim için yaşıyorum. Ama çevremdeki insanların fikirleri benim için altın değerinde. Dinleyen, dinlediğini hazmeden, doğruysa onu tatbik etmek için can atan biriyim. İşimle ilgili 10 saat konuşalım. İşimi çok seviyorum. Ama konu Kıvanç’a geldiği zaman utanıyorum, sıkılıyorum. Ben özel yaşantısını çocukluğundan beri kimseye açamayan biriyim. Dostlarım, ailem bile benimle ilgili bir şey sorduğunda kilitleniyorum.   Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum.

“BENi ARA KARANFiL YAPILANDIRDI”
Role, Ara Karanfil’le hazırlandık. Kendisi ‘Kuzey Güney’de dövüş organizasyonları yapan ‘Zımba’ karakterini de canlandıran kişi. Beni beş ay boyunca hazırlayan insandır. Vücut çalıştırdı, beslenme programımı ayarladı, uyku düzenimi belirledi. Tony, bizim beş aylık çalışmamız bittikten sonra son dönemde gelip yapılandırmanın finalini yaptı. Spartaküs diye bir sistemi çalıştırdı. Bu dönem bir haftadır. Tony’nin eşi Karen de beslenme programımı yaptı. Bana esas yardımcı olan eşidir, Tony değil. Kısa bir süre beni çalıştıran insan, televizyon programlarına çıkıp “Kıvanç’ın her şeyiyle ben uğraştım” deyince canım sıkılıyor. Beni baştan aşağı yapılandıran tek insan Ara Karanfil’dir.
“iŞLENMiŞ GIDALAR YEMiYORUM”
Rejimdeyim hâlâ. 96 kilodan 76 kiloya düştüm. İşlenmiş gıdalar yemiyorum. Ama bunu ‘Kuzey Güney’e başladığım için ya da formumu korumak için değil, işlenmiş gıda sağlığa zararlı olduğu için yapıyorum. Bütün hayatın boyunca böyle beslendiğin için vücut başta tepki gösteriyor ama sonra alışıyor. Ben mesela artık ne siyah ne beyaz ekmek yemiyorum. Geçenlerde yemeye çalıştım, hazım problemi yaşadım. Vücuduma artık hamur girmiyor. Tatlı yemiyorum. Bütün iş kafada. Bir hafta sonra hayatında bunları hiç yememişsin gibi unutuyorsun.
“Annem beni uyardı”
Geçen hafta gayri ihtiyari takside konuşurken telefonu Kuzey gibi tutmuşum. Annem uyardı. Ne yapayım, haftanın altı günü telefonda böyle konuşuyorum. Ama bunlar çok ufak şeyler, ben Kuzey’im demek değil.
“Beş kardeşiz”
Kardeşler çok önemli. Çok şanslıyım. Ben dört numarayım. Hepsi evlendiler, çoluk çocuk sahibi. Belirli günlerimiz var, toplanıyoruz. Birbirine bağlı bir aileyiz. O bağlılığın ne demek olduğunu anlıyorum.
Editör: TE Bilisim