Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi (IPM), “Türkiye’de ve Dünyada Demokratik Yönetişim Krizi” başlıklı panele ev sahipliği yaptı. Üç yeni kitabın tanıtıldığı paneldeki konuşmalarda, siyasal ve sosyal kutuplaşma ve Kürt Sorununa odaklanıldı.

IPM’den Cana Tülüş Türk’ün moderatörlüğünde gerçekleşen panelde şu kitaplar tanıtıldı:

- Evren Balta’nın kaleme aldığı Tedirginlik Çağı - Şiddet, Aidiyet ve Siyaset Üzerine
 

- Senem Aydın-Düzgit’in “İslamcı-Seküler Ayrımı ve Türkiye’nin Şiddetli Kutuplaşmaya Düşüşü” başlıklı kitap bölümüyle katkıda bulunduğu ve Andrew O’Donohue’nin Thomas Carothers ile birlikte editörlüğünü yaptığı Bölünmüş Demokrasiler: Küresel bir Sorun Olarak Siyasi Kutuplaşma

- Fuat Keyman ve Ayşe Köse Badur’un yazdığı Kürt Sorunu: Yerel Dinamikler ve Çatışma

Siyasetle birlikte Türk toplumu da kutuplaştı

Birçok farklı uluslararası endekse göre Türkiye’nin şu anda dünyanın en fazla kutuplaşmış ülkelerinden biri olduğunun ifade edildiği panelde, Senem Aydın - Düzgit, konuşmasında şunları söyledi:

Siyasi liderler arasındaki ideolojik politika temelli ayrışmalar olduğu gibi toplumun da hem ideolojik hem sosyal mesafe olarak kutuplaştığını görüyoruz. Türkiye’de kutuplaşmanın artması özellikle 1990’ların sonu ve 2000’lerin başı itibariyle ve 2007’den itibaren gittikçe artan bir şekilde görmeye başladık. Halkın %62’si ülkenin derinlemesine kutuplaştığını düşünüyor. Kutuplaşmanın yüksek oranda devam etmesi toplumdaki kişisel ilişkileri de etkiliyor. %74’ü diğer partiye oy verenle iş yapmak istemiyor, %79’u diğer grupla evlenmek istemiyor, %70’i ise komşu olmak istemiyor. Ancak diğer taraftan, partizan bağlamdan çıkartıldığında sosyal mesafenin düştüğünü görüyoruz. %76 farklı bir etnik grupla komşu olabiliyor ya da %67 çocuğunun arkadaş olmasına ses çıkarmıyor. Diğer taraftan kutuplaşma yargıya güveni azaltıyor. Türkiye’de yargıya güven 2007’de %67 iken 2016’da %4’ e düşüyor. Bu ise OECD ortalamasının %10 altına tekabül ediyor. Yerel seçimler halkın gittikçe artan kutuplaştırıcı politika ve söylemlerden artan rahatsızlığını gösterdi.”

Toplumun huzuru için yerel yönetimle birlikte kent yönetiminin güçlendirilmesi şart

Son 5 yıldır Kürt sorununun değişen parametrelere sahip olduğunun altını çizen Fuat Keyman da konuşmasında şu konulara dikkat çekti:

Tarihsel, dönemsel ve siyasal parametreler belirleyicidir. Son 5 yılda olan gelişmeler Kürt sorununun bölgesel ve küresel bir sorun olmaya başladığını gösteriyor. İçeriden dışarıya doğru değil dışarıdan içeriye doğru bir belirleyicilik var. Kürt sorunu giderek kentleşiyor. Kent şiddet ve kutuplaşmanın ana mekânı haline geliyor. Kürt sorunu orta sınıflaşıyor. Kent Belediyelerine atanan kayyumlar da kutuplaşmayı yaratıyor. Halk içinde ise barış kavramından normalleşmeye geçme isteği var. Kimlik temelli yaklaşımdan vatandaşlık temelli, eşitlik, refah ve çocukları ile kendilerinin yarınlarına güvenle bakma arzusu öne çıkıyor. Toplumun huzuru için yerel yönetimle birlikte kent yönetiminin çok daha güçlendirilmesi gerekiyor.”

7 Haziran ve 15 Temmuz eklenmeleri Kürt sorununu derinleştirdiğini ifade eden Ayşe Köse Badur ise “Diyarbakır, Van, Mardin, Tunceli ve Bingöl’de saha araştırmalarını da kapsayan birden fazla araştırmanın sonunda ortaya çıkan kitapta daha 2013-2015 yıllaır arasında yaşanan iki senelik çatışmasızlık sürecinin özlemle hatırlandığı ve artık gündelik yaşamın normalleşme ihtiyacının oldukça yüksek olduğu görüldü. 2015’yılında yenidne başlayan çatışma sürecinden bu yana yaşanan olumsuz gelişmeler neticesinde ekonomi siyasallaşmış, bölgeden beyin ve sermaye göçü artmış, sivil toplum alanı faaliyetlerini durdurma noktasına gelmiş ve özellikle belediye ve STK’lar kanalıyla kadınlara yönelik olarak gerçekleştirilen olumlu çalışma ve etkinlikler neredeyse ortadan kalkmıştır. Fişlenme korkusu da halk arasında yaygınlaşmıştır. Gündelik yaşam tedirginlik içinde geçmekte, bölgede umutsuzluk artmaktadır. Özellikle potansiyel suçlu olarak görülecek denli bir ötekileştirme ve kutuplaşmanın topluma hakim olması her katmandan bireyi olumsuz olarak etkilemektedir. Örneğin bu durum gençlerin dahi okumak için büyük kentler yerine bölgedeki üniversiteleri tercih etme eğilimi göstermesine sebep olmaktadır. Bölgede umut ilkesine bağlı olarak halk gündelik yaşamın en kısa sürede normalleşmesi ihtiyacını duymaktadır” dedi.

Tedirginlik Çağı – Şiddet, Aidiyet ve Siyaset Üzerine Evren Balta

Bildiğimiz dünyanın köklü bir dönüşüm geçirdiği günümüzde Türkiye toplumu da bir bilinmeze sürükleniyor. Evren Balta, oldukça hızlı seyretmekte olan dönüşümün kültürel, siyasal ve iktisadi boyutlarını tartıştığı bu kitabında belirsizlik yaratan güvensizlik ve tedirginlik hissinin akisleri üstüne düşünürken kurumlar, koşullar ve siyasal eğilimler arasında güçlü bağlar kuruyor. “Korku ve güvencesizliğin dönüşümü şiddet ve siyasetin dönüşümü ile nasıl ilişkilendirilebilir?”, “Farklı kaynaklara sahip topluluklar korku ve güvensizliğe nasıl yanıt veriyorlar?” “Elindekileri kaybetme korkusuyla yaşayanlar hangi tür baş etme biçimleri kullanıyorlar?”, “Bireyselleşen bir dünyada aidiyet biçimleri nasıl dönüşüyor?” gibi temel sorulara yanıt arayan Balta, toplumsal belirsizlik ve güvencesizliğin bireysel yaşamları derinden etkilediğini ortaya koyuyor. “Yaşadığımız her tür talihsizliğin kendi başarısızlığımızdan kaynaklandığına inanan, yoksulluğumuzun ya da yoksunluğumuzun temel sebebinin ‘içindeki beni’ yeterince ortaya çıkarmamaktan kaynaklı olduğuna emin, en çok satan kitapların hep kişisel gelişim kitapları olduğu bir ‘kendi kendine yardım’ toplumu bu. ‘Kendine yardım etmeyene kimse yardım etmez’ söyleminin ‘kendine yardım etsen de sana yardım etmem’ söylemine dönüştüğü bir toplum. Böylesi bir toplumda bugün yüz yüze olduğumuz en önemli meselelerden birisi hem toplumsal hem de bireysel olarak belirsizlik ve güvencesizlikle baş etme kabiliyetimizdeki büyük krizdir.”

Bölünmüş Demokrasiler: Küresel bir Sorun Olarak Siyasi Kutuplaşma Thomas Carothers, Andrew O’Donohue

Siyasal kutuplaşma günümüzde Türkiye’nin yanı sıra Brezilya’dan Hindistan’a, Polonya ve ABD’ye kadar tüm dünyada demokrasiye karşı bir tehdit oluşturmaktadır. Kutuplaşma nasıl aynı anda dünyanın pek çok yerinde bu kadar tehlikeli bir düzeye erişti? Kutuplaşmanın temel sebepleri ve itici güçleri her yerde benzer midir yoksa ayırt edici önemli farklar bulunmakta mı? Derinden bölünmüş demokrasiler tekrardan kısıtlı da olsa politik uzlaşıyı nasıl sağlayabilir? Kitap, bu soruları önde gelen ülke uzmanları tarafından hazırlanmış ve dünyanın her bölgesini kapsayan ayrıntılı vaka çalışmaları ile ele alıyor. Kitap, ihtilafçı siyasi liderler, çatışmacı muhalefet stratejileri ve bazı siyasi kurumlar gibi kutuplaşmanın ana itici güçlerini vurguluyor ve kutuplaşmayı kontrol altında tutabilecek en önemli faktörleri tartışıyor. Kitap ayrıca vaka analizlerinden hareketle kutuplaşmaya karşı koymak için kurumsal reformlardan siyasal liderliğe kadar birçok olası yolu inceliyor.

Kürt Sorunu: Yerel Dinamikler ve Çatışma Çözümü Fuat Keyman, Ayşe Köse Badur

“Türkiye siyasetinde ve kamusal tartışma alanında dış politikadan iç siyasete, ekonomiden çevre sorunlarına, kutuplaşmadan ötekileştirme süreçlerine kadar uzanan geniş bir yelpazede yaşanan; tüm gelişmeleri yatay olarak kesen ya da bu gelişmelerin ortak paydalarından biri olan “Kürt sorunu”na karşı ilginin hem yurt içinde hem de yurt dışında yeniden canlandığını gözlemliyoruz. Aynı zamanda, çatışma çözümü alanında son dönemde yapılan çalışmalara baktığımız zaman, bu çalışmalar içinde kentleşme, kent mekânının yönetimi ve yerel dinamiklere artan biçimde ilgi gösterildiğini görüyoruz. Buna karşın, Türkiye’de, çatışma çözümü alanında yapılan çalışmalarda bu tür bir ilginin hâlâ yeterince gelişmediği gerçeğiyle de karşı karşıyayız. Bu nedenle Türkiye örneğinde Kürt sorununu yerel dinamikler-çatışma çözümü ilişkisi içinde değerlendirmenin gerekli olduğu düşüncesinden hareketle elinizdeki kitap çalışmamızı gerçekleştirdik.

Bu kapsamda Diyarbakır, Van, Mardin, Tunceli ve Bingöl’de kentleşme ve çatışma çözümü süreçlerine bakarak Kürt sorununun çözümlenmesine ve çözümüne küçük bir katkı yapmak istiyoruz. Bu kentler, kendi özgünlükleri içinde Kürt sorunu tartışmasının kilit kentleridir. Birbirlerinden farklılık göstermekte ve kendi özgünlüklerini dile getirmekteler, ama aynı zamanda aralarında ortak payda oluşturacak benzer yorumları ve önerileri de ortaya koymaktadırlar. Kentlerin öykülerini dinlemek bize önemli ipuçları verecektir. Kürt sorununun “kentleşmesi” kadar, özellikle son sekiz yıldır yaşanan Suriye meselesiyle “bölgeselleşmesi” sürecini de yaşamaktayız. Bu nedenle Kürt sorununu bölgeselleşme-kentleşme ekseninde yeniden düşünmek ve tartışmak gerektiğine inanıyoruz. Bu tartışmanın şüphesiz ki akademik, kuramsal ve kamusal alanlarda gerçekleştirilmesi lazımdır ancak bununla birlikte, alan ve kamuoyu araştırmaları aracılığıyla yerel aktörlerin ve vatandaşlarımızın sesini duyurmak da eşit derecede önemli ve değerlidir. Bu kitap çalışmamızı, ikisinin harmanlanmasına dayalı bir yöntem izleyerek yaptık.”

Editör: TE Bilisim