SERHAT TEOMAN: DAVID BOWIE EVRENİ DİYE BİRŞEY KESİNLİKLE VAR  !

FOTOĞRAF: MEHMET TURGUT

RÖPORTAJ: ZUHAL AYTOLUN


Pragma'nın Ramirez'i, Kuzey Güney'in Burak'ı Serhat Teoman, şimdi de 46'nın David Bowie'si oldu. Serhat Teoman, inandığı işin peşinde koşan özel insanlardan... Bu yönüyle de aslında kafasına koyduğunu yapıyor, kendi bildiği yoldan yürüyor. Her önüne sunulanı yemeyi tercih etmiyor, yeniden yaratıyor, dönüştürüyor. Hem dizi var hayatında, hem de tiyatro. Oldukça yoğun. Ama bu halinden de memnun. Hız kesmemek gerektiğine inanıyor: “Çok fazla plan yapmıyorum. Plan yaparken geçen zamana üzülüyorum çünkü. Mutlu olduğum işi, sevdiğim insanlarla yapıyorum. Bu uzun bir yolculuk ve başlamış durumda. Mola verip güzergahı konuşmak yerine inandığım şekilde yol almayı tercih ediyorum.” Biz de müzikle başlıyoruz sohbetimize. Bakın neler anlatıyor...

Glam rock, rock müziğin en parlak, en renkli, en umarsız dönemini ifade ediyor. Senin nasıl bir ilişkin oldu glam ile? Bir glam kahramanın oldu mu ya da?

Glam rock, 70'lerin ruhundan beslenen ve o yıllarda parlayan bir tür, bu yıllar da benim çocukluğuma denk geldiği için güçlü bir bağım olduğunu söylemem. Fakat pek çok yaşıtım gibi ergenlik çağlarımda o zamanlarımın asi ruhunu arkadaşlarımızla özellikle Queen başta olmak üzere glam müziğiyle besledim.

Senin müzikle ilişkin nasıl peki?

Müzik hayatın vazgeçilmezlerinden benim için de. İlk gençlik yıllarımda -çoğu genç gibi - gitara merak salmıştım hatta, hala hobi niyetine çalarım fırsat buldukça. Rock müzik vazgeçilmezimdir ama günüme, o günkü halime ve durumuma göre de farklı türler dinleyebilirim. Yaptığım işlerde de müzikten besleniyorum, yeni bir rol çalışırken örneğin.

Tabii glam döneminden bahsediyorsak, David Bowie evrenini konuşmamız gerek. Ve sen 46 için Bowie oluyorsun. Nasıl bir ruh halini ifade ediyor bu senin için?

David Bowie evreni diye bir şey kesinlikle var. Bunun nedeni; müzisyenliğinin yanı sıra dansçı, oyuncu olarak da çalışması bence. Gerek müziği gerek aykırı ve provokatör tercihleri, gerek yaşam duruşu günümüzün bile Lady Gaga, George Michael, Madonna gibi starlarına ilham veriyor. Yaşayan bir efsaneyi 46 için taşımak tüm bu nedenlerle heyecan verici ve bambaşka bir tecrübe benim için.

Her dönemin ruhu ayrı, getirdikleri de. “Ne geçip giden dalga geri döner, ne de geçip giden zaman geri gelir” demiş Ovidius. Zaman akıp gidiyor ama bazen de geçmişe özlem büyüyor. Ancak Serhat Teoman “özlenen şey” diyor, “o yıllardan ziyade o yılların dar alanlarda yaşanan sıcaklığı ve naifliğidir.”

90'lar, 80'ler, 70'ler... Hem sanatsal hem de yaşamsal anlamda özlem duyulan yıllar. Şimdinin eksiği nedir?

2000'li yıllar sanal yaşam çağı. Teknoloji takip edilemez bir hızla ilerliyor, hayat neredeyse bambaşka yeni bir kapital sistem içinde insanları bencilleştiriyor, internet hızında koşturuyoruz, her şeye ulaşmak çok kolay, mekanik, köşeli, programlı, bir o kadar dağınık zamanlardayız. Bu nedenle o geçmiş yılların özünü oluşturan o asi romantizm öldü. Sanat da yaşamdan beslendiği için kabuk değiştirdi. Özlenen şey o yıllardan ziyade o yılların dar alanlarda yaşanan sıcaklığı ve naifliği bence.

Naifliği kaybetmemek önemli. “Şöhret büyük bir tuzak” demişsin sanırım bir söyleşinde. Kurtuldun mu yoksa kapana kısıldın mı?

Evet hazır olmayana ve bunu bir rüyalar dünyası olarak görene bir tuzaktır. Ben bu tuzağa düşmedim çünkü tanınmaya mesleğimin dördüncü yılında başladım. O güne kadar yaşadıklarımın deneyimiyle, tanınmamdan sonraki tuzaklardan ve zorluklardan uzak durabildim.

ÖZGÜRCE YAŞIYORUM

Bir de şöhretin başladığı yerde özgürlük bitiyor galiba?

Eğer tanınmak ve insanların size bakması sizi rahatsız ediyorsa, evet özgürlük bitiyor. Ama kişi kendi belirler bu özgürlük sınırlarını. Hayatın içinden kopmayı gerçekten istemiyorsanız ve kaçmak size komik geliyorsa o zaman daha rahat yaşıyorsunuz. Açıkçası benim herhangi bir şekilde özgürlüğüm kısıtlanmadı, yani buna izin vermedim. İnsanlar sizi tanıyor, bakıyor, yeri geliyor fotoğraf çektirmek-merhaba demek istiyorlar. Bu benim insanlardan kaçmam için bir sebep değil. Kısacası şu an için özgürce yaşayabiliyorum aslında.

Tiyatroda başka bir adamsın. Özellikle Pragma oyununda izleyiciye geçen bir oyunculuğun var. Neresindesin tiyatronun?

Evet tiyatro sahnesi özellikle G.E.T sahnesinde başka bir dünyada buluyorum kendimi. Sahnede olmayı ve kendi oluşturduğumuz dünyada olmayı seviyorum. Biz ekip olarak seyircinin yerini tanıklığa bırakmasına çalışıyoruz. O anı sadece seyretmelerini değil, o anı beraber yaşayarak, olanlara tanıklık etmelerini amaçlıyoruz. Bu şekilde bakıldığı zaman da tiyatronun neresinde durduğumuz ortaya çıkıyor aslında. Biz tiyatronun grotesk ve teatral halinden olabildiğince kaçıp, rotamızı gerçekliğin en yakınına çevirmeye çalışıyoruz.

Kendime dürüst davranıyorum. Kimi zaman, bazı olayları aşmak için kendini kandırmak gerekiyor. Bunlar küçük oyunlar. Farkındalığı elden bırakmazsanız zarar görmezsiniz.”

Televizyon işlerinin de başka bir dinamiği var. Her bir alan nasıl bir beslenme kaynağı oluyor senin için?

Televizyonda olmak orada oyunculuk yapmak başka bir olay. Sanıldığı gibi sahnede oynamak zor, televizyonda kolay klişesine pek inanmıyorum. Düşünsenize bir ölüm haberi almayı oynuyorsunuz ve elleriniz, kollarınız, bacaklarınız, omurganız yok... Kadraj yalnızca yüzünüzde. Bedeninizde hissettiğiniz tüm duyguyu gözlerinizle oynamak ve izleyiciye geçirmek zorundasınız. İşte ben bu tarafından bakıyorum televizyon oyunculuğuna. Bu zorlukla baş etmekten de keyif alıyorum. Aynı zamanda bu zorluk oyunculuğumu geliştirmemde bana çok iyi bir çalışma sunuyor.

Çok titiz misindir? Örnekse, oyununu sergilerken içine sinmeyen bir nokta olduğunda kendinle nasıl bir diyaloğa girersin? Kendini sert eleştirenlerden misin?

Kendimi sert eleştirmek biraz hafif kalır. Kendimle ve çevremdekilerle kavga etmek daha doğru bir cümle. Eğer içime sinmeyen bir nokta varsa ve bu çözülmüyorsa, büyük dert olurum herkes için. Eğer bu derdi önemsemeyen bir ekiple çalışıyorsam hemen oradan uzaklaşırım. Zaten bu uzaklaşmalar yaklaştırdı birbirimize bizi ve G.E.T'i kurduk. Bu oluşumda dertli ve sıkıntılı noktaları göz ardı etmiyor ve üzerine gidiyoruz. Bu üstüne gitme

yani çözme yolunda ise büyük kavgalar, gergin zamanlar geçiriyoruz. Oyun sahnelenmeye başladıktan sonra bile hala bu çaba devam ediyor. Mesela biz Pragma'yla 33 temsil yaptık ama hala bazı oyunlardan sonra, sorunları ortadan kaldırmak için kavga ediyoruz.

En önemli şey, belki de insanın önce kendisine dürüst olması. Bunu başarabiliyor musun? Kimi zaman kendini kandırdığını sonradan fark ettiğin de oluyor mu?

Kendime dürüst davrandığımı düşünüyorum. Ama kimi zaman da tabii ki kendimi kandırıyorum bazı olayları aşmak için. Yani kendimle ufak oyunlar oynuyorum. Ama bunun oyun olduğunu ve kendimi kandırdığımı bile bile. Farkındalığı elden bırakmıyorsanız bu ufak oyunların zararsız olduğunu düşünüyorum.

PLAN YAPARKEN GEÇEN ZAMANA ÜZÜLÜYORUM

Sonsuz bir yolculuk diğer yandan sanat. Önümüzdeki sürece dair neler planlıyorsun?

Çok fazla plan yapmıyorum. Plan yaparken geçen zamana üzülüyorum çünkü. Mutlu olduğum işi, sevdiğim insanlarla yapıyorum. Bu uzun bir yolculuk ve başlamış durumda. Mola verip güzergahı konuşmak yerine inandığım şekilde yol almayı tercih ediyorum.

Hayata geçirmek istediğin bir hikayen var mı? Yazıyor musun?

Evet, hayata geçirmek istediğim, insanlara anlatmak istediğim hikayelerim var. Ama yazma süreci o kadar zorlu ki! Bunu kesin başarırım diyemiyorum ama umarım bir daha ki röportajımızda da başarmış olurum. Şuan hikayenin her cümlesi bir yanımda ve aralarından en doğru haliyle çıkmak istiyorum.

Editör: TE Bilisim