Filmin özeti:

Çinli yeraltı suç örgütü Triadlar 10 yaşındaki Çinli matematik dahisi Mei’yi (Catherine Chan) memleketi Nanjing’den kaçırmıştır. Örgüt lideri olan Han Jiao (James Hong) küçük kızı örgütün rüşvet ve haraç çarkının kasası olarak kullanılmak üzere Amerika’ya gönderir. Böylece örgüt tek bir bilgisayar ya da yazılı belge kullanmayacaktır: Bütün sayılar küçük kızın aklında olacaktır! Bir yıl sonra, Mei’nin yeni üvey “baba”sı olan Chang (Reggie Lee) hesapları tutmak üzere Mei’yi de yanında bulundurarak çalışmaya başlar.
 
Luke Wright (Jason Statham) New Jersey’deki uzak doğu dövüş sporları çevrelerinde dövüşen ikinci sınıf bir kafes dövüşçüsüdür. Bir danışıklı dövüşü bozduğu için, Rus Mayfası ibret-i alem olsun diye ondan intikam alır: Karısını katlederler ve onu, bundan sonra ilişki kuracağı her insanı öldürmekle tehdit ederler. Artık evsiz, beş parasız ve toplumdan tamamen soyutlanmış halde yaşayan Luke bir hayalet gibi New York sokaklarını karışlamakta ve her geçen gün intihara bir adım daha yaklaşmaktadır.
 
Olaylar, Triad lideri Han Jiao’nun New York’a ayak basıp Mei’ye gizli bir sayıyı ezberletmesiyle alevlenir. Mei, bilinmeyen bir amaçla bu sayıyı kullanmak üzere bir yere giderken, onun aklındaki sayıyı öğrenmek isteyen Rus Mafyası kızı Triadların elinden vahşi bir şekilde kaçırmaya çalışır. Ancak, aynı bilginin peşine, New York Polis Departmanı’nın suça bulaşmış polislerinden Albay Wolf (Robert John Burke) da düşecektir. Mei adamların elinden kaçmayı başarır ama yalnız başına bu şehirde çok uzun süre hayatta kalamayacağı gün gibi ortadadır.
 
O sırada metro platformunda kendini trenin altına atmaya hazırlanan Luke Wright korku içindeki küçük Çinli kızı Rus Mafyası’nın takip ettiğini görür… O anda tehlikeli bir şeyler olduğunu fark eder, artık bir karar vermesi gerekmektedir: Ya kendi sonunu getirecek olan yola girecek ya da daha önce hiç tanımadığı bu küçük kıza yardım etmek için tekrar dövüşmeye başlayacaktır.  Luke, hayata dönmeye karar vererek zorlu bir fiziksel mücadeleye girer ve felaketlerle dolu bir gece boyunca hem Mei’nin hayatını kurtarmak hem de kendi yok edilen hayatını geri almak için şehrin altını üstüne getirir.
Yönetmen: Boaz Yakin
Oyuncular: Jason Statham, Chris Sarandon, James Hong, Anson Mount, Robert John Burke, Reggie Lee, Catherine Chan


Yapım Notları
Lawrence Bender Pulp Fiction, Reservoir Dogs, From Dusk Till Dawn, Kill Bill, Vol. 1 ve 2 ile Inglorious Bastards filmleri de dahil olma üzere, sinemanın en kendine özgü ve en başarılı aksiyon filmlerinin yapımcısıdır. Bu nedenle, Remember The Titans filminin yönetmeni olan Boaz Yakin bir aksiyon filmi çekmeye karar verdiğinde, aklına ilk gelen isim Bender olur.
Safe filminin senaryosunu yazan Yakin “Lawrence ile beraber Fresh ve A Price Above Rubies filmlerini yapmıştık. Son çalışmamız on yıl önce olmuştu. Ben tam kendime yapımcı arıyordum ki Lawrence filme ilgi duyduğunu söyledi, öyle olunca da tekrar işbirliği yapmaya karar verdik,” diyor.
Bender, Yakin’in yazdığı senaryodan çok etkilenmiş: “Boaz, bir yazar olarak harika bir üsluba sahip. Ayrıca da müthiş bir yönetmen. Duygusal yoğunluğu yüksek olan bir aksiyon filmi çekmek istediğini bana söylediğinde, bir an evvel senaryoyu okumak istedim.”
Aksiyon filmlerine senaryo yazmasıyla tanınan Yakin daha önce The Punisher ve Clint Eastwood’un yaptığı The Rookie filmlerinin senaryosuna imza atmıştı ama bir aksiyon filmi yönetmişliği yoktu. 2008 yılında insanı kendine getiren ve duygusal olarak yüklü bir film olan Death In Love’ı çektikten sonra, Yakin aksiyon türünü tekrar denemeye hazır hale gelmiş: “Daha geniş kitlelerin ilgisini çekecek bir film peşindeydim. Bunun için, bakalım ilk başlarda yazdığım gibi bir şey yazmayı becerebilecek miyim diye merak ettim. Elimdeki öykü ortaya çıktıkça, asıl kahramanla bayağı bir özdeşleştiğimi fark ettim. Kendini o karanlığın içinden çekip çıkartmasını, tek bir hata bile yapmamaya çalışmasını, tekrar yaşamak ve hayata bağlanmak için bir neden bulmasını onunla beraber birebir ben de yaşadım.”
Yakin’e göre, Safe’de gördüğümüzduygusallıkfilmin asıl itici gücü: “Bir aksiyon filmini yönetme fikri çok ilginçti. Ancak, eğer bir aksiyon filminde onca hareketin ardında güçlü bir duygusal güdü resmedilmiyorsa, o yönetmenliğin trafik polisliğinden bir farkı kalmaz,” diyor Yakin gülerek. “Aksiyon son derece teknik ve ayrıntı odaklı bir iştir. Bir sürü aksiyon filminde izleyicinin tek beklentisi patlama sahneleridir. Ben, bu filmdeki aksiyon sahnelerinin her birinin, ana kahramanın duygusal ihtiyaçlarından kaynaklanmasını istiyordum.”
“Bu film hayattaki her şeyini kaybetmiş ama bir rastlantı sonucu yaşamak için tekrar bir neden bulan bir adamı anlatıyor. Ortada yardıma ihtiyacı olan küçük bir kız var ve bu yaralı karakter o kıza yardım etmenin bir yolunu buluyor,” diyor Yakin.
Film için oyuncu seçme zamanı gediğinde, hem Bender hem de Yakin doğruca Jason Statham’ı akıllarına getirmişler. “Daha önce Jason ile tanışmıştım. Onun harika birisi olduğunu biliyordum. Onunla çalışmak istiyordum,” diyor Bender ve devam ediyor: “Daha ilk gördüğümde ondaki dinamizme hayran olmuştum. Ekranı öyle bir dolduruyor ki. Canlandırdığı karakterlerde şüphe götürmez bir gerçeklik yakalamayı başarıyor.” Bender böylece senaryoyu Statham’a götürmüş.
Yakin, daha baştan, Lawrence’ın hakkını veriyor: “Jason’ın filmi kabul etmesi ve bu şekilde filmin yavaş yavaş ortaya çıkması Lawrence’ın başarısıdır. Jason bu filmin amiral gemisi denebilir. Bu bir aksiyon filmi ve Jason da sert erkeği oynuyor ama bu rol onun genelde oynadığı rollerden çok daha duygusal ve kırılgan bir karakter. Daha bu işe ilk başladığımız günlerde Jason’la üzerinde en çok durduğumuz, önemsediğimiz konu buydu. Canı yanmış ve çok çabuk kırılabilecek bir karakteri canlandırmak konusunda heyecan duyup duymadığını, bu fikri nasıl karşıladığını bilmem gerekiyordu.”
Luke Wright’ın son dövüşünde işler feci şekilde tersine döner ve dövüşü kaybeden taraf acımasız, affetmek nedir bilmeyen Rus mafyası olur. Bu durum karşısında dehşete düşen Luke karısı Annie’yi alıp güvenli bir yere götürmek için evine koşar ama çok geç kalmıştır. Annie ölmüştür ve Luke’un da uğruna yaşaması gereken hiçbir şey kalmamıştır.
Yakin bu sahneyi bize şöyle anlatıyor: “Luke her şeyden vazgeçer. Rusların ortasında kalmıştır. Bundan sonra başına gelecekleri ona birer birer anlatırlar. Kamera Jason’a yaklaşır… Bu çekim yaklaşık bir dakika sürüyor. Kamera gittikçe Jason’ın yüzüne odaklanır, gözlerindeki yoğunluk ve vakar sözcüklerle anlatılamaz. O sahnede Jason’ın ortaya koyduğu duruşu çoğu oyuncu başaramaz.” Yakin, Statham’ın gerekli aksiyonu verebileceğinden hiç endişe duymamış: “O delilik derecesinde titizdir,” diyerek gülüyor Yakin ve oyuncunun gözükara dramatikliğinden de son derece memnun olduğunu anlatıyor: “Karakterin duygusal yönünü çok başarılı bir şekilde resmetti. İzleyiciler, Jason’ın ne müthiş bir oyuncu olduğunu gördüklerinde şaşıracaklar.”
Bender da “Jason çok yoğunlaşabilen bir oyuncu,” diyor: “Yaptığı işe müthiş konsantre oluyor. Öyküde yarattığı Luke karakteri içi bomboş kalmış, kara, kapkara bir delikten ibaret. Çektiği acı o kadar derin ki kendi kendine bu acıyı yaşama fırsatı bile veremiyor. Jason işte bu boşluğu enfes bir şekilde resmedebildi.”
Luke kaybolup gitmiş bir insandır. Tek bir gayesi bile olmadan şehrin sokaklarında dolaşırken artık intihar etmeyi düşünmektedir.
“Filmde Luke karakterinden önce Mei ile tanışıyoruz,” diyor Bender ve şöyle devam ediyor: “Mei ve Jason rastlantı eseri karşılaştıklarında, izleyiciler olarak biz, kızın ne durumda olduğu bilgisine zaten sahibiz.” 10 yaşındaki matematik dahisi Mei Çin’de yaşarken onun benzersiz matematik yeteneği ve kusursuz hafızası Triad yeraltı örgütünün lideri olan Han Jiao’nun (James Hong) dikkatini çeker. Bunun hemen ardından, kızçocuğu kaçırılır, Amerika’ya getirilir ve çetenin orta düzeydeki liderlerinden biri olan Yao Chang (Reggie Lee) tarafından evlat edinilir. Mei derhal bu suç ailesinin “yürüyen defteri” haline getirilir ve böylece çetenin arkalarında herhangi bir suç işlendiğine dair tek bir yazılı kanıt bile bırakması gerekmez.
Daha sonra Han Jiao bir iş için New York’a gelir. Mei’den özel bir isteği vardır. Kızın içinde 30 Milyon Dolar nakit para bulunan ve Çin Mahallesi’nde olan bir kasanın şifresini ezberinde tutması gereklidir. Çete çok önemli bazı bilgileri satın almak üzere bu parayı yıllardır biriktirmektedir. Mei bu şifreyi asla kimseye söylememeli ve bu kasayı sadece ve sadece çeteye açmalıdır. Ancak, Rus mafyası paranın kokusunu almıştır, yıllardır da bu paranın peşindedir. Mei akıllı bir kızdır, Triadlar olsun, Ruslar olsun, kasaya her kim ulaşırsa ulaşsın, kendisinin her halükarda öldürüleceğini bilmektedir.
Emektar oyuncu James Hong’u Han Jiao rolünde görüyoruz. Yakin bu konuda “Asıl kötü adamın neredeyse efsanevi bir varlık göstermesi bu film için çok önemliydi,” diyor ve şöyle devam ediyor: “Bana kendini aşmış bir oyuncu gerekiyordu ve James de tam aradığım kişiydi.”
"Boaz’ın bu rol için beni seçmesinden büyük mutluluk duydum,” diyor Hong. “Benim için zorlayıcı bir roldü çünkü Mandarin benim anadilim değil. Ama filmin ilk kurgusunu izlediğimde, ortaya koyduğum performansı beğendim. Han Jiao oldukça kötü bir Triad lideri ama hali tavrı tam bir iş adamı. Filmin son halini görmek için sabırsızlanıyorum. Filmi Philadelphia’da çekmemiz de çok güzeldi.”
Mei rolünü oynayacak 10 yaşında bir aktris bulmak oyuncu yönetmeni Doug Abiel’in üstüne düşen bir işmiş. Yakin ve Abiel daha önce Fresh filminde beraber çalışmışlar. Signs, The Royal Tennebaums ve The Squid and the Whale filmlerinden de bildiğimiz gibi, Abiel çocuk oyuncular bulmak konusunda son derece üstün bir yetenek.
“Catherine bize oyuncu seçmelerinin ilk gününde geldi,” diye anımsıyor o günleri Yakin: “Hem kırılgan hem de çok gerçek bir görünümü vardı.”
“Çok heyecanlanmıştım çünkü ilk kez gerçek bir film için seçmelere giriyordum,” diyor ilk defa uzun metrajlı bir filmde rol alan on iki yaşındaki aktris: “Biraz endişeliydim. Anneme eğer bu filme seçilmezsem, film,n tüm gösterimleri bitene kadar dolaptan çıkmayacağımı söyledim.”
Bender “Seçmelerde o kadar çok kızı inceledik ki,” diyor. “Catherine tam bizim aradığımız kırılganlık ve kıvılcıma sahipti. Bu filmde onun canlandırdığı karakter masumiyetten bunalıma, oradan da “kalk gidelim” ruh haline geçiyor ve bu saydıklarım, onbir yaşındaki bir çocuk için çok büyük bir kişilik demek!”
Bu konuda Yakin “Catherine iyi rol yapıyor,” diyor ve şöyle devam ediyor: “İyi rol yapıyor ama kendisini bir “oyuncu” gibi hissetmiyor, gerçek bir çocuk gibi hissediyor. Sakinliği öyle güçlü ki… Benim için, işte en önemli olan buydu: Rol yapmadan rol yapabilen bir çocuk! Bir oyuncunun yapması en zor olan şey dinlemektir. Biz Catherine’in duygu dolu bir anlatıma sahip olduğunu düşündük. Sonuçta da, çok başarılı bir karakter ortaya koydu.”
“Catherine’den bu kadar başarılı bir performans çıkarmakta kimse James’den daha başarılı olamazdı,” diye anlatmaya devam ediyor Yakin: “İkisi beraber sahne aldıklarında, Catherine’nin performansı kat be kat artıyordu.”
Jason Statham gibi bir oyuncunun yanında oynamak genç aktris için tabii ki çok heyecan verici olmuş: Jason büyük bir yıldız,” diyor Catherine. “Onunla çalıştığınızda, onun titizliğini hissedebiliyorsunuz. Bana çok iyi davrandı. Bir de, çok gülüyor.”
Rus mafyası kasanın şifresinin Mei’nin ezberinde olduğunu anlamıştır. Kızı bulmak için uyguladıkları baskıyı iyice arttırırlar. Triad çetesi kızı saklamaya çalışır ama Ruslar her yere sızmayı başarır ve sonunda Yao Chung ile Mei’yi ıssız bir sokakta köşeye sıkıştırırlar. Yao Chung tabancasını çektiği gibi Mei’nin başına dayar. “Seni alamayacaklar,” diyerek tabancayı kızın şakağına tutar. Ruslar arabaya yaklaşmaktadır.
Bender bu sahne için “Dehşet bir an,” diyor: “Catherine bu sahnede harikalar yarattı. Mei büyük bir ihanete uğruyor. Her ne kadar Yao Chung onun gerçek babası olmasa da, o ana kadar Mei’nin koruyucusu olmuştur ve işte şimdi küçük kız acı gerçekle karşı karşıyadır: Yao Chung, şifreyi Ruslara kaptırmaktansa kızı öldürmeyi yeğleyecektir.”
Günümüzün kaypak Triad üyesi Yao Chung karakterini Reggie Lee oynuyor. Yakin bu konuda oldukça heyecanla “Reggie bu filmde benim en sevdiğim aktör,” diyor. “Kıza günlerce bakmış olan kişi. O düpedüz kötü bir adam ama kendisini sadece yapması gerekeni yapan bir adam olarak görüyor. Bu kadar kötü, kaba bir karakter olmasına rağmen, kızı evlat edinmiş olması başlı başına ilginç bir durum zaten. Yau Chung Mei’yi önemsiyor ve ona saygı duyuyor. Çekimlerde, Reggie sete gelip rolünü yapmaya başladığında herkes elinde ne iş varsa bir kenara bırakıp onu izliyordu. Filmdeki en şaşırtıcı aktör, belki de en iyisi oydu.” Lee de aynı şekilde olumlu bir deneyim olarak anlatıyor yaşadıklarını: “Daha önce de aksiyon filminde oynamıştım ama Chang kadar derinliği olan ve nüans aksettiren bir karakter canlandırdığım hiç olmamıştı. Bu aksiyon filminde karakterleri bu kadar renkli çizdiği ve onların önüne böyle duygusal zorluklar koyduğu için Boaz Yakin’i tebrik etmek lazım,” diyor ve ekliyor: “Çin ve Mandarin dillerini çok üstünkörü biliyorum ama bu filmde doğru aksanla konuşmak istedim. Bu yüzden Mandarin dilinde doğru ve doğal vurguları yapabilmek için film çekimleri başlamadan çok önce ders almaya başladım.”  
Bu konuda Lee şunları da aktarıyor: “Benim oynadığım karakter, yeraltı örgütünün lideri Han Jiao’nun altındaki liderlerden biri. Amerika’daki işlerimizde sayıları hafızasında mükemmel bir şekilde tutabilen Çinli gençkız Mei’yi kullanıyoruz. Kızın Amerika’da yasal olarak oturabilmesi için onu benim evlat edinmem gerekiyor. Bunu yaşamak gerçekten karikaydı çünkü benim canlandırdığım karakter, Amerika’daki bir yıllık beraberliklerinin sonunda, kıza karşı kendini gerçekten baba gibi hissediyor. Ama aynı zamanda, adamın örgütle bağlantılı işini de yapması gerekiyor. Üstelik, bu işin tanınıma, Han Jiao’nun isteklerini yerine getirmek üzere, kızı çok tehlikeli pozisyonlarda kullanmak da giriyor. Şimdiye kadar oynadığım en eğlenceli karakterlerden biriydi.” Lee’yi daha önce Prison Break adlı TV dizisinde gördüğü için Catherine’nin başlangıçta onun karşısında çok utangaç olduğu da Lee’nin anıları arasında yerini almış.
Lee’nin Boaz Yakin’e gösterdiği saygı ve hayranlık anlatmakla bitmez: “Ne desem boş.  Boaz beraber çalıştığım en zarif, en özenli yönetmenlerden biri. Yaptığınız işi son derece önemsiyor ve yarattığınız karaktere özen gösteriyor. Bazı günler uzun saatlr boyunca çalıştık ama Boaz’ın zerafeti gösterdiği özen bir kere olsun azalmadı. Onunla tekrar çalışmayı ne kadar isterdim, anlatamam... Onunla çalışmak istemeyecek bir oyuncu düşünemiyorum.”
Rus mafyası arabaya gelip kapıyı açar. Mei’yi yakalayıp ateş etmeye başlar. Bu karışıklığı fırsat bilen Mei arabanın kapısından kaçıp yakınlardaki metro istasyonuna koşar. O sırada Luke metro istasyonunda tek başına ayakta durmakta ve tren raylarına bakmaktadır. Kendi hüsranını yaşadığı o anda gözüne bir parıltı çarpar. Başını çevirip o yöne baktığında istasyonda korku içinde canını dişine takmış koşan Mei’yi ve onun peşine düşmüş dört silahlı mayfa üyesini görür. Kızın yüzündeki bir şey Luke’ün çevresini kaplayan sisi dağıtır ve Luke’a kadar ulaşır, artık harekete geçmek zamanıdır. Tabii ki silahlı adamların Luke karşısında hiç şansı yoktur.
Mei başından geçenleri anlattığında, Luke kendi hikayesiyle Mei’nin yaşadıklarının nasıl da benzer olduğunu fark eder. Belki de o dört adamdan biri kendi karısını öldüren Ruslardan biridir. Durum birden Luke’un gözünde netleşir: Eğer Luke yardım etmezse, Mei’nin hayatta kalma şansı yok gibidir. Luke ne yapıp etmeli, Mei’yi bu şehirden çıkartlmalı ve onu öldürmek için peşine düşen adamlardan kurtarmalıdır.
“Luke’u filmde ilk kez gördüğümüzde, ” diyor Bender, “karşımızda yaşamın ters yönünde kalmış kabasaba bir adam buluruz. Onun hakkında bildiğimiz tek şey o berbat yerlerde dövüşerek hayatını kazanmaya çalışan bir adam olduğudur.” Ama öykünün katmanları önümüzde açıldığında, bu umutsuz boksörün eskiden New York Polis Departmanı’nda çalışan bir özel kuvvetler polisi olduğunu öğreniyoruz. 11 Eylül olaylarından sonra, Luke Belediye Başkanı Tramello’ya (Chris Sarandon) yardım etmek üzere Washinton tarafından New York’a gönderilmiştir. Görevi kendinden gittikçe daha emin hareket etmeye başlayan bir suçluyu ve onunla gelişen karaborsayı ezip geçmektir. Luke, New York Polis Departmanı içinde bir bölüme katılır ve kısa süre içinde bütün mafya patronları birer birer ve geride hiçbir ipucu ya da suç unsuru bırakmadan ölü bulunur. Tramello, Wright için “o ölümcül bir hayalet” demektedir.
Gelgelelim, Luke’un bir zayıf noktası vardır: O dürüst bir insandır. Şehre akan karapara ırmakları, Luke’un kendi bölümündeki polislerin cebine girmeye başladığında, Luke artık dayanamaz. “Luke bu polislerin foyasını ortaya çıkartacağını söyler ve kurulan özel bölüm kapatılır,” diyor Yakin olayları anlatırken. “Arkadaşlarını ispiyonlamaz ancak, işi bırakır ve vicdan azabı çekmeye başlar. Böylece boksör olur.”
Luke eskiden hem arkadaşı hem de güçlü düşmanı olan New York Polis Departmanı’nda görevli Albay Wolf’tan (Robert John Burke) yardım istemeye karar verir. Albay Wolf, özel kuvvetlerde çalıştığı dönemde Luke’un komutanı olmuştur. “Wolf adi bir polis aslında,” diyor Burke. “hak ettiği kadar para kazanmadığını düşünüyor. Polis olarak aldığı maaşla bayağıdır geçinemediği için ek gelir sağlamak için her yola girebilecek bir adam.”
Yakin ise Albay ile ilgili olarak şunları söylüyor: “Wolf hırslı ama hırsının gerektirdiklerini yapacak kapasitede değil. Kendi alanında kusursuzca profesyonel olsa da kendini her zaman içinden çıkması zor durumlara sokuyor.”
Wolf şehrin çeşitli bölgelerindeki kumar ve kaçakçılık işlerinin kontrolünü kendi elinde tutuyor ve çeteleri birbirine düşürerek bu işten karlı çıkıyor. Ama kendisinin bazı uygunsuz davranışları kariyerine leke düşürmüş ve Belediye Başkanı Trammello’ya son derece yanlış bir zamanda güvenmiş.
“Wolf karakteri uzun zamandır ikinci adam olmayı bekleyen tipik bir örnek. Kendisinin başa geçeceğine dair verilen “sözler” hiç tutulmamış. Tramello’ya karşı büyük öfke duyuyor. İhanete uğradığını düşünüyor,” diyor bu rol için Bender.
“Belediye Başkanı Tramello’nun adının geçtiği her yerde, Wolf, derin bir kendini beğenmişlik duygusuna kapılıyor,” diyor Burke bu durumu açıklamak için. “Tramello’nun Belediye Başkanı seçilmesini, kendisinin her ne kadar yasadışı olsa da son derece etkili olan polislik yöntemlerine borçlu olduğunu düşünüyor. Ama Luke’a da hasetle karışık bir saygı duyuyor. Emniyet Müdürü olmasının engellenebileceği gerçeği karşısında, Luke’a yardım edip bu işten yüklüce bir yasadışı para kazanmaya karar veriyor,” diyor Burke. “Wold aptal bir adam değil. Ta ki Luke artık son sözü söyleyinceye kadar, Wolf her iki tarafı da güzelce idare ediyor.”
Burke, Statham ile çalışma deneyiminden de son derece memnun kalmış. “Onu son derece profesyonel buldum: Akıllı, eğlenceli, keskin zekalı, yaratıcı, çalışkan ve üstelik de işinde sıradanlığa hiç fırsat vermiyor. Yetenekli ve kesinlikle çok cömert: Onun gibi on aktörü getirseniz, Stathan’ın yarattığı enerjiyi yaratamaz.”
Tramello (Chris Sarandon) da bu oyunun içine girecek. Triadların istediği dosyalar, bilgiler hep onun elinde ve diski verdiği anda 30 Milyon Dolar onun olacak. “Chris klasik bir sahne ve film oyuncusu,” diyor Yakin ve Chris’i anlatmaya devam ediyor: “Öyle büyük yapımlarda rol aldı ki! İşin ilginç tarafı, her ne kadar bu film çağdaş döneme ait olsa da, 1970’li yılların zorlu aksiyon – suç filmlerini anımsatıyor. Bu filmde kesinlikle The Seven-Ups ve The French Connection türü filmlerden ilham aldık. Chris o tür filmlerde de harika işler çıkarmıştı zaten. Onun enerjisini bu filme taşıyabildiğimiz için seviniyorum.”
Mei’nin zekası ve Luke’un eğitimi bir araya gelince, bir de mesele ölüm-kalım meselesi olunca, bu garip ikilinin yapabileceği tek bir plan kalıyor: Hem Triadları hem de Rus mafyasını atlatıp parayı almak! Bu şekilde Mei, Luke’un yaşamaya devam etmesi için bir neden oluşturuyor. İçindeki ateşi tekrar körüklüyor. Artık Luke’un harekete geçme zamanı geldi… Paylaşması gereken bir koz var!
"Koruyucu" filmi 11 Mayıs'ta vizyona çıkacak

Yapım
“Bu Lawrence’ın başına sıklıkla gelen bir durum: Bir film aslında kaça mal olacaksa, o tutarın ancak üçte biriyle film çekmek zorunda kalıyor,” diyor Yakin, “Bir yandan bütçeyi tutturmaya çalışarak, diğer yandan hem yönetmene destek olması gerekiyor hem de bu şartlarda yapılabilecek en iyi filmi yapması gerekiyor. Oldukça şizofrenik bir durum tabii. Sanırım, Lawrence hep azla yetinerek büyük işlerin altından kalkmak durumunda kalıyor ve bu anlamda da gerçekten başarılı. Bence, Lawrence aramızda olmasa, biz bu filmi çekmeyi başaramazdık.”
“Boaz’ı yirmi yıldır tanırım ama en az on yıldır da beraber çalışmışlığımız yok. Bu nedenle bu işe başlarken çok heyecanlandım,” diyor Bender. “Çalışmalar başladığında Boaz’ın aksiyon konusunda oldukça sıradışı fikirleri olduğu anlaşıldı. Taslak çizimleri inanılmazdı.”
Filmin nasıl görüneceğine karar vermek için Yakin, Bender, Görüntü Yönetmeni Stefan Czapsky ve Sanat Yönetmeni Joseph Nemec saatlerce masanın başından kalkmamışlar.
“Stefan bundan önce Tim Burton ile birlikte müthiş filmlere imza atmıştı ve New York şehrinde de gayet başarılı filmler çekmişti,” diyor bu konuda Yakin ve şöyle devam ediyor: “Sanırım, Stefan, New York’ta geçen bir filmde görüntü yönetmeni olmak için oldukça istekliydi. O hızlı çalışıyor, üstelik verimli de, tam bir sorun çözücü ve bu filmin nasıl görüneceği konusunda hepimizle yakın temasta çalıştı.”
Yakin Safe filminin nasıl görüneceğine karar verdikleri süreci şöyle tarif ediyor: “1970’li yıllarda New York’ta çekilmiş filmleri izledik önce. Ben çok uzun ve geniş lensler kullanıp o çok rahatlatıcı orta halli görünüşten kaçınıyorum ve bu şekilde filmin çok özel olanla çok genel olan arasında gidip gelmesini seviyorum.”
Yakin sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu filmde çoğunlukla aynı anda birden fazla kamerayla çalıştık ve Stefan ikinci kameranın da en az birinci kadar öyküye odaklanmasını sağladı. Ben filmin çekilmesinden önce hazırladığım ve çok belirleyici olan çekim listesine göre çalışırım. Stefan o listedeki fikirleri alıp geliştirmeyi başardı. Ya farklı bir ifade getirdi ya da farklı bir algı. Yaptıkları son derece etkileyiciydi. Stefan çok ama çok başarılı ve haliyle, film de sonuçta müthiş bir görünüme sahip oldu.”
Sanat Yönetmeni Joseph Nemec’in kaderinde de hep kısıtlı bütçeler var. Ancak, Bender ve Yanik, bu şartlar altında Nemec’in tasarladıklarının olağanüstü etkileyici olduğu konusunda hemfikir: “Joseph inanılmaz bir yetenek,” diyor Yakin. “Bütçemiz kısıtlıydı ve yapmak istediğimiz şeyler bütçemizi kat be kat aşıyordu; çok zor bir durumdu. Şansımız yaver gitti: Birlikte çalıştığımız insanlar yapabileceklerinin en iyisi yapmaya ve bize gereken malzemeleri olabildiğince indirimli vermeye hazırdı. Joseph ve ben, 1970’lerin ya da 1980’lerin başlarında çekilen filmlerdeki New York’u andıran cesur ve belli bir dokuya sahip bir film çekmek istiyorduk. Şehrin bazı yönlerini göstermeyeceğimizden emindik.”
Nemec fikir versin diye çeşitli renk ve dokulardan oluşan bir slayt gösterisi hazırlayarak bunu Lawrence ve Yakin’le paylaşmış. Bu konuda Bender “Ne yapmak istediğimizi gayet iyi anladığını o anda fark ettim. Nemec çok detaycı çalışıyor ve onun tasarımlarında ve kurduğu setlerde ayrıntılara ne kadar önem verdiği ilk görüşte anlaşılıyor,” diyor.
Filmin öyküsü New York’ta geçse de, çekimler hem New York hem de Philadelphia’da yapılmış. “Dış mekan çekimlerini hep New York’ta yaptık,” diyor yönetmen Yakin. “New York’un eşi benzeri yok bu dünyada. Aslında tüm çekimleri New York’ta yapalım istiyorduk ama çok zordu. Sokakları kontrol etmek zor, insanlar da film ekiplerinden bıkmış usanmış. Ama gene de çok güzel çekimler yapabildik.”
Ekip New York’taki çekimleri tamamlarken, Philadelphia’da da iç mekanlar hazırlanmaktaymış. En büyük setlerden biri Girar Koleji’nin içinde kurulan Triad kumarhanesiymiş. “Oradaki binalardan birini ve o binanın içinde zaten mevcut olan yapıyı kullanarak sahne setini hazırladık,” diye anlatıyor Nemec yapılan çalışmayı. “Burası yasadışı bir yeraltı kumarhanesi. Bu yüzden önce salaş bir yer yapıldı ama sonra baktık ki 30 Milyon Dolar gibi bir parayla oynayan adamlar söz konusu olunca bu görüntü pek yakışmayacak, tasarımı değiştirdik; içki yasağı olan dönemlerde gizlice içki satılan yerlere benzetmeye karar verdik. O gizli klüplerin girişi çok iddiasız olurdu ama içeri adım attınız mı, karşınıza oldukça güzel bir yer çıkardı.”
Filmin açılış sahnesi olan Luke’un yaşadığı kimsesizler evi için 500 yatak sığacak bir mekan bulmak gerekmiş. “Aslında bu sahneyi Philadelphia’da bir okulun boş yemekhanesinde çekme fikri oluşmuştu. Duvarları boyayarak günümüzün kimsesizler evlerine benzetecektik. Sonra biraz tasarruf yapalım diye gerçek kimsesizler evlerine baktık ama uygun bir yer bulamadık. Şimdi adını unuttum, St. Thomas’dı galiba, yaklaşık beş yıl kadar önce bir kilise yanmış, tek katlı bir Katolik klisesiymiş. Mihrapla kilisenin orta bölümünü kurtarabilmişler; çevresine yeni beton duvarlar dikmişler; cemaatin oturacağı bölüme ise ellememişler. Böyle olunca da, o kısmın arkasında bomboş geniş bir alan kalmıştı. Orayı ilk gördüğümde gözlerime inanamadım.”
“Philadelphia Belediye Başkanı ve halkı bizim için ellerinden geleni yaptılar,” diyor Yakin, o günleri anımsarken. “Bize sanki bir yükmüşüz ki davranmak bir yana, bizim yolları kapatmamıza izin verdiler, başka bir şeye ihtiyacımız var mı diye gelip sordular. Orada film çekmek harika bir denetimyi, yardımları için onlara minnettarım.”
Diğer setler arasından Luke Wright’ın evi Philadelphia’nın Holmes şehrinde, bir kumarhane Philadelphia’nın Bensalem şehrinde, The Bellevue Hotel ise Philadelphia şehir merkezinde çekilmiş. Villanova’daki Bloomfield Malikanesi de New York belediye başkanının rezidansı olan Gracie Malikanesi’nin yerini tutmuş.
“Boaz The French Connection filminin bazı yönlerinden çok etkilenmiş. Biz de buna göre çalıştık,” diyor Nemec. “Yeşil ve maviye pek yer vermedik. Her şey kahverengi, ten rengi ve krem rengi bu filmde. Tabii, filmin başındaki Çin Mahallesi buna bir istisna oluşturuyor.”
Nemec yaptığı yaratıcı seçimlerde filmin türünden değil de, daha çok yönetmenin film çekimiyle ilgili stil ve yöntemlerinden feyz alıyor: “Bu işte, elinizdekilere bakarak, yapabildiğiniz en ilginç ortamı yaratmaya çalışırsınız. Sanırım bu filmdeki en büyük zorluğumuz da işte tam olarak buydu.”

Kurgu ve Müzik
Bender ve Yakin kurguda Frederic Thoraval ile çalışmışlar. “Frederic daha önce Taken filminin kurgusunu yapmıştı,” diyor Yakin ve devam ediyor: “O filmi gördüğümde en çok kurgusuna vuruldum. Frederic’in aksiyon kurgusu öyle farklı ki… Üstelik sadece aksiyon da değil, hem hız hem gerçek Fransız tarzı bir dalga boşluğu kombinasyonu, atlamalı kesmeler, bir de bunun üstüne olaylara duygusal olarak odaklanmaktan da uzaklaşmıyor. İşte buna bayılıyorum ben. Bugün bir daha film çekecek olsam gene hiç tereddütsüz Frederic ile çalışırım.”
Yönetmen filmin müziklerinde son derece yaratıcı Mark Mothersbaugh ile çalışmaktan da aynı şekilde memnun olmuş. “Bana kalsa bu filmde Mark ile çalışmak aklıma gelmezdi,” diyor Yakin ve anlatmaya devam ediyor: “Müziklerinin cazibesi, hafifliği ve esprisiyle ün yapmış biri o.  Wes Anderson bütün filmlerinde onunla çalışmıştı.”
Ama Mark artık kendini biraz daha geliştirmek isteğindeymiş: “Daha önce Boaz ile çalışmamıştım ve bu teklif geldiğinde çok heyecanlandım. Boaz elime senaryoyu tutuşturdu. Bazı sahneleri okudum. Film hakkında kavramsal anlamda biraz lafladık. Bir iki taslak hazırladım. Elektronik sazlar, gitarlar falan kullanarak kendi stüdyomda kaydettiğim taslaklardı bunlar. Sonra bu müziği bazı filmlerin üstünde denedikten sonra da bakalım ne olacak diyerek işe koyulduk.”
Mothersbaugh’un hazırladığı film müziği taslağı, Yakin’in kararını kolaylaştırmış. Bu film için en doğru kişi Mark’dan başkası olamazmış: “Sanırım Mark’ın kanatlarını açmayı istediği bir anı yakalamıştık, önüne farklı teklifler gelse, faklı şeyler de yapabileceğini göstermek arzusundaymış. Onunla tanışma fırsatını kaçırmayı hiç istemedim çünkü ben aslında ciddi bir DEVO hayranıyım. Bende her albümü var. Onunla tanıştığıma çok memnun oldum. Bu filmin müziklerini yapmayı Mark o kadar çok istiyordu ki bazı parçaların taslağını hemen hazırladı. Müziği gerçekten çok etkileyici bulacaksınız. Mark repertuvarının son derece geniş olduğunu böylece kanıtlamış oldu.”
“Bu filmin müziklerini bir orkestra yaptı diyebiliriz,” diyerek gülümsüyor Mothersbaugh: “Elimizdeki paranın değerini biraz daha arttırdık ve gayet güzel bir orkestra sesi yakalamayı başardık. Sanki biraz 1970’li yılların kovalamacası bol filmlerini andırıyor. 70’lerle günümüzün müziğinin bir karışımı gibi. Her iki dönemin en iyi yönlerini aldım diyebilirim. Bu film öyle sıradan bir kovalamaca filmi değil, çok ilginç ve özenle yazılmış bir senaryosu var.”
Mark kurgu aşamasında ekibe katılmış. Dolayısıyla, kendisi gelmeden önce zaten tamamlanmış olan ses tasarımı üzerine eklemeler yapması gerekmiş. “Ses tasarımcısı aynı odada olmadan çalışmak çok zordu,” diyor Mark o günleri anarken: “Çünkü tasarımcı çok ilginç ses efektleri uygulamıştı ve bazen sahnenin kontrolü sırayla bir müziğe, bir ses efektine geçiyordu. Habire birbirimizle telefonda konuşmamız gerekti, bir sürü dosya alışverişinde bulunduk. Özetleyecek olursam, çok değişik bir çalışma yöntemi uyguladık.”
“Daha önce bir çok yönetmenle çalışmıştım. Boaz’ın da insanı son derece tazeleyen bir yönetmen olduğunu söyleyebilirim,” diye sözlerini tamamlıyor Mothersbaugh. “Ne duymak istediğini tam olarak bilen bir yönetmenle çalışmak çok güzel bir duygu. Boaz heyecanını hiç kaybetmedi ve bu projeye çok şey kattığından eminim. Onunla tekrar çalışabilmeyi çok isterim.”


Kostümler
“Kostüm tasarımcımız olan birick Ann Roth’un şanına kesinlikle layık olduğunu söyleyebilirim,” diyerek kostüm tasarımcısını övüyor Yakin. “Ann doğaüstü bir şey. Daha önce gerçekten başarılı kostüm tasarımcılarıyla çalışmıştım ama Ann’in öyle bir çalışma yöntemi var ki oyuncuya yardım ediyor, oyuncunun performansını daha da belirginleştiriyor. Çok kuvvetli bir estetik anlayışı var ama temel olarak karaktere odaklanıyor.”
Yönetmen Ann Roth’u anlatmaya şöyle devam ediyor: “O birisini giydirdiğinde, kostüm karakterin iç dünyasına da katkıda bulunuyor. Bunu Ann kadar başarılı bir şekilde beceren kimseyi görmedim. Provada iyi rol yapan bir oyuncu, bir de Ann’in hazırladığı kostümü giyip çekimlere geldiğinde birden karşınızda o karakteri kanlı canlı buluyorsunuz. Ann’in çalışmalarıyla kendimden geçtim desem yalan olmaz.”
Roth, bir yandan Luke’ün umutsuzluğunu belirlemeye çalışırken, bir yandan da Luke ve Mei’yi şehrin o zorlu görüntüsünden ayırdedebilmeyi arzu etmiş. “Jason’ın oynadığı karakter dövüş hayatına Atlantic City’de başlıyor,” diye anlatıyor Ann. “Sonra orada başı derde giriyor, karısı öldürülüyor ve sonra adam New York’a geliyor. Onu bir sonraki görüşümüzde, olayın üstünden bir yıl geçmiş. Adam artık düşkün, amaçsızca şehirde dolaşmakta, karnını doyurmak çin boyacılık yapmakta, araba tamir etmekte, ne bulursa onunla oyalanmaktadır. Ve teselli ile tedaviyi alkolde aramaktadır. Diğer bir deyişle, tertemiz deri ceket, tiril tiril pantolon, gömlek ve ayakkabılarla tanıdığımız kahraman, bir yol sonra New York sokaklarında yaşayan ve her anlamda dibe batmış bir serseriye dönüşmüştür.
Filmde 24 saatlik bir öykü anlatıldığı için, Luke ve Mei’nin giysileri film boyunca değişmiyor. “Jason kirli bir gri tişört, gri kazak ve açık renk pantolon giyiyor. Catherine’e gelince, o da sarı bir elbise giyiyor. Ben Jason ve Catherine karakterlerinin, esasen gri ve siyah olan bu şehrin sokaklarında, Asyalı ve Rus gangsterlerin giysileriyle karşıtlık yaratarak, çok daha soluk renkler içeren giysilerle dolaşmasını istedim,” diye anlatıyor Ann.
Gülümseyerek “Giydirmesi en kolay olan Ruslardı. Bir kere Coney Adası’na gitmek yeterli oluyor. Genelde siyah üzerine gri ya da turkuvaz kullanıyorlar. Herkesin bildiği sokak giysileri işte. Herkesin bildiği demeye de gerek yok çünkü zaten başka alternatif yok,” diye de ekliyor Ann.
“Ama Jason… Jason’ın bütün giysilerinin onun için özel yaptırılması gerekti, adamın bedeni böyle,” diyor kostüm tasarımcısı. “Pantolonun önce dikilmesi, sonra da Jason’ın film boyunca yapacağı onca harekete göre esnetilmesi gerekti.”
Dublörlü Sahneler
“Jason’la dublör gerektiren sahnelerde çalışmak harika,” diyor Yakin ve anlatıyor: “Bu filmde yaptıkları inanılmaz. 8711 şirketinden Chad Stahelski, Brad Martin ve J.J. Perry tüm ayrıntılarla ilgilendiler. Bu adamlar o kadar deneyimli ki bu işi neredeyse gözü kapalı yapabiliyorlar. Fakat bu sefer, çok yeni, çok farklı, hiç beklenmedik şeyler denediler, çok da işe yaradı. Birkaç deneme sahnesi çekip bize gösteriyorlar, bizim fikirlerimize göre bu sahneleri farklı bir seviyeye taşıyorlardı. Sergiledikleri işbirliği inanılmazdı. Filmin aksiyon yönü gerçekten güzel. Bu alanda onlardan daha iyi bir ekip bulabileceğimizi hiç sanmıyorum.”  

Editör: TE Bilisim