<strong>GÜNEŞ ÜLKESİNİN KARANLIK İNSANLARI</strong><br /> <br /> Büyüdüğünü zannederken un-ufak olan bir ülkenin hikayesidir bu.<br /> Küçülmenin, çağdan korkunun, teslim olmanın, diz çökmenin acıklı macerası.<br /> Kurtarıcılarının ışığına ihanet eden, Güneş Ülkesinin karanlıkta kalmış insanları…<br /> Bir asır önce, kapanık dünyalarını birdenbire aydınlatan çağın ışığından korktular.<br /> Ve kendi gettolarında, kendilerince, kapalı devre bir hayat kurdular.<br /> İşporta sarayının içinde büyüklenen bir virane babalanmaya dışarısı olmayan bir hayatın gerçekliği olarak tapınıyorlar şimdilerde...<br /> Sonsuz maviliğin ufuklarını aşan güzelliğini göremeyenlerin görüş menzillerinin ulaştığı zirve burasıdır.<br /> Artık hiçbir şeye şaşırmadan, yetinmenin kısa tarihini izliyoruz.<br /> Kül olmanın, savrulmanın dayanılmaz hafifliği..<br /> Oysa bütün bir islam alemine de pusula olabilecek, dev bir kurtarıcı gelmişti küçük asyaya.<br /> Siyasetiyle, müziğiyle, sanatıyla, eğitimiyle, üretimiyle, hayatıyla, uygar dünyaya kendi rengini verebilecek, ışıl ışıl genç cumhuriyetin tohumları atılmıştı güneşli tarlalara…<br /> Ama asırlardır kendi coğrafyalarının ölü toprağında yaşayanlar, o arabik iklimin yarattığı kulluk batağının parçası olmaktan kurtulamadılar bir türlü…<br /> Bataklığı kurutacak, yeşertecek, yılanlardan, çiyanlardan arındıracak aydınlıktan hep rahatsız oldular.<br /> Artık ülkemizi de pençesine alan yaşam bulantısı, tüm islam aleminin ve ortadoğunun ortak sorunudur.<br /> Kendi dünyalarına yabancı olan bütün medeniyet çağrılarına gözleri ve kulakları daima kapalı…<br /> Hayatın devrimlerine ve devrimcilerine homurdanmaya devam ettiler, hiç susmadan.<br /> Doksan sene önce başlayan, “Bizi niye kurtardınız, biz burada, bataklığımızda mutluyduk” mealindeki yobazlık ve çağdan korku sızlanması, bugün şuurunu yitirmiş bir karşı devrim patlamasıdır.<br /> Devletin tepesine çöreklenmiş öfkeli homurtu, bir asır önceki taassup fısıltısının, bugün büyük halk desteğiyle taçlandırılıp gök gürültüsüne dönüştürülmüş zafer şenliğidir.<br /> Dünyadan kopuk kendi mahallelerinin yine kendilerince kabul görmesi…<br /> Erişemedikleri devleti kendilerine benzeyen bir kral eliyle ele geçirip kendilerine benzetmeyi marifet sayanların, bitmeyen bir histeri krizi içinde sürdürdükleri yaşamasızlık sergisi… <br /> Ve yok ettiği değerlerle birlikte kendini de tüketen bir öteki dünya ülkesi.<br /> İnsanı yitik duble yollarıyla, hızlı trenleriyle, köprüleriyle, avm’leriyle, gökdelenleriyle öğünen…<br /> İnsanları, ağaçları, doğayı acımasızca katlederken, diktiği cılız soğan cücükleriyle, en büyük çevreci olduklarını iddia edenlerin harikalar diyarı(!)<br /> On yıllardır, asla büyümeyecek, tohum, filiz vermeyecek, açmayacak plastik çiçekleri suluyor birileri.<br /> Ruhları ve değerleri olmayan o plastik çiçekler, tutarlılık, ardışık zeka ve vicdandan da yoksun oldukları için; <br /> Bir yandan ortadoğu teröristlerine silah satıp, diğer yandan “müslüman müslümana kıyar mı ?” nutukları atabiliyor…<br /> Bir yandan, İsrail’e jet yakıtı satıp, Kürecik üssü ile istihbarat uçururken, diğer yandan yalandan İsrail düşmanlığı yapabiliyorlar.<br /> Öyle bir garabet oluştu ki, düşünün;<br /> Devletin, iktidarın ve sağır sultanın bildiği gibi, onyıllardır yargıya ve emniyete sızmış cemaat, orduyu ve ulusalcı refleksi paramparça ediyor… 17 Aralık’ta F tipi silahlar hükümete yönelince, ilk defa duymuş gibi çok şaşıran iktidar(!) bu kez yargı ve emniyetten cemaati temizleme operasyonlarına başlıyor. <br /> Şimdi sormak gerek; Cemaat devletin kılcal damarlarında sizin haberiniz olmadan mı at koşturdu ? Eğer öyle ise siz nasıl bir aciz iktidarsınız ? Ama öyle değil ! Tilkiler kaynayan beyninizle, saflığa yatıp sıyıramazsınız. Bu ülkeye on küsur yıldır yaşatılan bütün kötülükleri ve hukuksuzlukları siz cemaatle elele yapmadınız mı ? Şimdi nasıl oluyor da, yaşanan felaketlerde hiçbir sorumluluğunuz yokmuş gibi, yargının arkasından dolanıyor, güle oynaya kendi vesayetinizi ve statükonuzu kuruyorsunuz ?<br /> Ve nasıl oluyor da insanlar, yaşanan büyük oyunun kuklalarını böylesine kutsallaştırabiliyor ?<br /> Yanıtı esen rüzgarda, yağan yağmurda değil… Çok net ve açıkça görülüyor;<br /> Vicdan yoksa sorun ve sorumluluk sıfırdır çünkü.<br /> Sevginin olmadığı yerde gerçeğin anlamı yoktur.<br /> Artık her şey olabilir ! Ve her şey anlamsız bir kabus gibi, bir mantık dizini içermeden yaşanacaktır.<br /> İncelikler ve aşk çoktan terkedildi…<br /> Ama daha da önemlisi;<br /> Son hayat belirtisi olarak uzun süredir can çekişen, ‘farkındalık’ bitti.<br /> ‘Hiç kimse hiçbir şeyin farkında değil’ artık.<br /> Olanın ve olmayanın ayırdına varacak farkındalıklar ölünce, insanlar için kendi düşünce zindanlarının dışında neler yaşandığının hiçbir önemi kalmadı.<br /> Nereden geldim ? Nerdeyim ? Nereye gidiyorum ? Bu dünyadaki amacım ne ? <br /> sonsuzluk içindeki soluğum ne anlama geliyor ? Bu soruların bu gezegende önemi yok artık…<br /> İnsandan insana aşılmaz duvarların ardında; Değil başkasını, kendini bile düşünmeden kendi içinde yaşayanların hissizliklerini yarıştırıp birbirlerini alkışladıkları narkozlanmış ilişkiler koğuşu !<br /> Utanç duygusunu algılayacak farkındalık öldü. Herkes bir bir omurgalarından soyunuyor… <br /> Mürekkep balığında kemiğe rastlayabilirsiniz belki ! Ama bu dünyada sevgi, barış, utanç artık zor.<br /> Ormanın dışındaki mavi gökyüzünü yok sayıp, bitkisel hayatı kabulleniş ilk ne zaman başladı ?<br /> Şimdi demokrasi şehitliğinde(!) yatan birinin; “İstersem odunu bile vekil seçtiririm” cümlesiyle mi ?<br /> Yoksa ötekinin: “Koy şurdan bi kaset, neşemizi bulalım” özdeyişi miydi(!) son darbenin ilk işaret fişeği.<br /> Yalanı ve yalancılığı böylesine canhıraş bir şekilde sahiplenmeyi ne zaman öğrendi insanlar ?<br /> Müziğidir toplumun aynası, değil mi ? Bakın bir;<br /> Burun kıvırdığımız sanat güneşleri, süperstarlar, serçeler, divalar, babalar, meğerse iyi günlerimizmiş.<br /> Hatırlayın, tribünlere oynamak ve riya ilk kez kimin paçalarından döküldü sahnelere ?<br /> “Size alo diyorum” dinleyin, “gözünüz yolda kulağınız bende olsun.”<br /> Tarihte bir gün, birileri işin kolayını buldu ve diğer görmemişlerin sonu gelmeyen geçit töreni başladı.<br /> Sanatın doğasının muhalif olmak, karşı durmak, haksızlıklara teslim olmamak, zalimin, güçlünün soytarısı olmamak olduğu unutuldu çoktan.<br /> Gemilerini yürütmekten başka hiçbir amaçları olmayan düzen pervaneleri bu baştankara gidişin gönüllü yolcuları olarak tam kadro güvertede şimdi.<br /> Gezi Direnişine destek veren sanatçılara hakaretler yağdıran, ‘sanatçı müsveddeleri’ hatta ‘ulan’ diyebilenler, sanatı ve özgürlüğü ancak kendilerine destek veren şarkıcılar eleştirilince hatırlıyorlar.<br /> Fareli köyün ahalisi, kendi doğruları olan tarihi yanlışların peşinde geriye doğru ilerliyor.<br /> Yok edilen kıyılar, ormanlar, kurutulan göller, doğal göletler, göz dikilen zeytinlikler…<br /> Vatan ve toprak duygusunu tüketmişlerin acımasızca yok ettiği güzellikler…<br /> İçten dıştan çekiştirilen zincirleri özgürlük ve demokrasi diye yutturanların ardına takılmış insanlar…<br /> En çok izlenen film hangisi ?<br /> Hangisi daha yazlık şarkıcıların ? En çok dinlenen hangisi ? O mu, öteki mi ?<br /> Uzaylı türkücü mü filozofumuz ? Yoksa nefesine helyum karışmış gibi konuşan diğeri mi ?<br /> Atatürk ve İnönü’ye ayyaş diyenlerin samsun’dan yola çıkıp alkışlandığı bir akıl tutulmasında, Said-i Nursi’de baştacıdır mutlaka.<br /> Terörist başının barış elçisi olduğu tepetaklak günlerde, yurtseverler çapulcu olacak tabii ki.<br /> <br /> Ve işin tuhafı, yıllarla oluşan bu anlamsızlığın sahte güç anaforu, aydınlık tarafın zayıf halkalarını da etkileyip içine çekebiliyor.<br /> <br /> Halbuki kendilerinden başka hiçbir şeyi tümden kaldırıp atmaya yetmeyecek güçleri.<br /> Sonunu bildiği boş maceralarının gidişatından en çok firavunlar korkar…<br /> Gürültüleri ondandır.<br /> <br /> Kaç kişi kaldıysa kurtarılmış bölgede;<br /> Bırakın, karanlık dünyalılar hevesini alsın…<br /> Ne olacaksa olsun da kurtulalım.<br /> Kendi kibir dağından daha yükseğe çıkamayacağı bir iniş yokuşunun başında, sonun başlangıcına varsın yabanıl macerası.<br /> Kral mı olacak, sultan mı olacak ?<br /> Ne olacaksa olsun.<br /> Kendi gibilere kendini alkışlatsın.<br /> <br /> Gerçek duyguların, gerçek hayatların tanımadığı, asla kabullenmeyeceği, kumda oynayan sahte bir ikbali sürdürsün boşluklar…<br /> Doğal yasadır; Hep böyle gitmez.<br /> Altın tepsi içinde sunulanlar ellerinden saçılıverir bir anda.<br /> <br /> Bugün ya da yarın…<br /> Ama bir gün.<br /> Mutlaka.<br /> <br /> <strong>Işık ve sevgiyle…<br /> ………<br /> İlhan İREM</strong><br /> Odatv<br /> (26 Temmuz 2014)<br /> <br /> http://www.odatv.com/n.php?n=gunes-ulkesinin-karanlik-insanlari-2607141200 <br /> <br /> <br />