Meslek hayatımın 30’ncu yılına merdiven dayamış durumdayım; arkama dönüp baktığımda bu sürecin ne çabuk geçtiğine inanamıyorum. Herşey böyle değilmidir zaten, yaşımız kemale erince “Geçmişte yaşadıklarımız  dün gibi aklıma geliyor” deriz. Kısacası gazetecilik televizyonculuk derken, 30 yılı geride bırakmak üzereyim.

Şimdi kısa kes de, anlat bakalım Zafer Dinçer ne demek istiyorsun diyenler olabilir.
Herşey gelip geçici dostlar; önemli olan iyi izler bırakmak. Zamanımız gelip öbür taraf göç ettiğimizde, güzel sözlerle uğurlanmak isteriz.
Değerli meslektaşım gazeteci kardeşim Olcay Ünal Sert’in sahibi bulunduğu “Magazinsortie”de ki bu ilk köşe yazımda sizlere mesleki konuda biraz serzenişte bulunacağım.

Gazeteciliğe çekirdekten başladım dersem, en doğrusu olur. Benimle birlikte bu kutsal göreve başlayan arkadaşlar bilirlerki, o dönemlerde ne fazla sayıda gazete, ne de  özel televizyon vardı. Herkes birbirini tanır, sanatçılar başta olmak üzere gazetecilere saygıda kusur etmezlerdi. Eğer birine saygıda kusur etmişsek de meslek büyüklerimiz tarafından uyarılırdık ve onların nasihatlarına riayet ederdik. Yani o yıllarda birlik beraberlik vardı. Mesala herhangi bir sanatçıyla röportaj yapmak istediğimizde, kendisini arardık. Şunu da burada belirtmek istiyorum; şimdilerde hem sayısız gazete hem de özel televizyon olunca ve buna bağlı olarak sayısız (istisnalar hariç) sözüm ona sanatçı olunca trafiği karıştırmamak adına menejer ve basın danışmanı tutuluyor.

Hal böyle olunca da, röportaj yapacak ve bu işe kendini adamış olan genç meslektaş kardeşlerimiz ancak bir basın toplantısında ya da özel bir gecede sadece mikrofon uzatıyorlar. Ondan sonra da gazeteye veya televizyon kanalına döndüklerinde masa başında oturup (istisnalar hariç, onlar kendilerini bilir) ahkâm kesen müdürleri niye Hülya Avşar’ı vs; kenara çekip röportaj yapamadın diye fırça atıyorlar. Eh be kardeşim, o masada oturup sağa sola hava atmasını biliyorsun, madem öyle o röportajını istediğin sanatçıyı arayıpta o genç arkadaş için randevu alsan ya!..  O genç çocuk menejer ve basın danışmanının barikatını aşamıyor ki bunu yapsın, sen ona bu konuda yardım et ki, savaşı kazanan askerler gibi sen de general gibi övün…

Bu arada kanayan bir yaraya da parmak basmak istiyorum. İki kelimeyi biraraya getiremeyen ve üstelik saygın gazetelerde köşeleri olan, halkı kandırarak yazıları gazetedeki editörler tarafından hazırlanan magazin yapımcıları var. Bu kişiler en zengin semtlerde oturup, en lüks arabalara biniyorlar.  Kardeşim; bu onurlu mesleği merdiven olarak kullanıp, malum iş adamlarına gerekli hizmeti yapan bu kişiler, nasıl oluyor da benim gibi ve benden fazla ömrünü, gücünü bu işe harcayanların hakkına tecavüz ediyor. Neden kimse sesini çıkarmıyor. Ben gazetecilikten aldığım emekli maaşımla kıt kanaat yaşamaya çalışırken ve bu sektörde iş bulamadığı için depresyona giren meslektaşlarıma ne demeli…

Bunları söylediğin zamanda; iş bilenin kılıç kuşananın kardeşim derler. Bunların yaptığı iş ise ne kılıç kuşanırım ne de onurumu ve gururumu ayaklar altına alırım. Bunu ne ben ne de benim gibi bu işe kendini adamış insanlar yapar.

Hadi herkes eteğindeki taşları düşürsünde, mal beyanında bulunsun ve meslek yaşamındaki bu kısa sürede bu kadar malı mülkü nasıl temin etmişler görelim.
Yeter artıkkkkkk…
 
Saygılarımla

Zafer Dinçer