Usta yönetmen Ferzan Özpetek, 2011 yılında dünyaca ünlü Hintli orkestraşefi Zubin Mehta eşliğinde İtalyan besteci Giuseppe Verdi’nin “Aida” operasını prestijli müzik etkinliği Floransa Operası’nın açılışında, Maggio Musicale Fiorento Tiyatrosu’nde sahneye koydu. Özpetek, 2012 yılında daVerdi’nin bir başka zamansız klasik eseri “La Traviata” yı Verdi’nin doğumunun 200'ncü yılı şerefine sahneleyerek İtalyan sinemaseverleri büyüledi.
Yönetmen Ferzan Özpetek
Sahnelendiği 2012 yılında, İtalyan medyası tarafından büyük bir övgüyle söz edilen Ferzan Özpetek imzalı ‘La Traviata’ için önde gelen sanat eleştirmenleri“Duyguların titreşimiyle dolu, rüya gibi, oryantalizan bir cazibeye sahip müthiş birçalışma ortaya çıkarılmış” gibi ifadeler kullanmıştı.
İtalyan basınında genel değerlendirmeler içinde en göze çarpan yorumları arasında; yönetmenin, aşk acısının anlatıldığı bu klasik lirik esere bambaşka bir bakış açısıyla farklı kokular kattığı, modern bir yaklaşımla ele aldığı Doğu'nun renkleriyle karıştırdığı muhteşem bir eser ortaya çıkardığı üzerineydi.
Napoli'nin simge binalarından San Crol Tiyatrosu
“İtalya ve özellikle güneyin temsilcisi Napoli şehri için ekonomik ve sosyal bakımdan çöküntülerin yaşandığını dile getiren eleştirmenler, “Ferzan Özpetek’in“La Traviata’sı” ile buluşma, unuttuğumuz kültürümüzün kurtarılması için bir umut oldu" gibi ifadeler kullanmışlardı.
Ferzan Özpetek
Eleştirmenlerin “Giuseppe Verdi,’nin bu unutulmaz uvertür müzikali üzerinde dalgalanan, özlenen sinematografik bir manifesto yaratmış" diye bahsettiği ve‘çağdaş yaşamın şairi’ olarak nitelendirdikleri usta yönetmen Ferzan Özpetek'in ‘İstanbul Kırmızısı’ kitabı da hem İtalya’da hem de Türkiye’de en çok satanlar listesinde ilk sıralarda yer alıyor. Özpetek'in yakında Türkiye’de de çıkacak Sen Benim Hayatımsın isimli kitabı ise İtalya'da best seller oldu.
FERZAN ÖZPETEK’İN
LA TRAVIATA’SI ÜZERİNE
Ferzan Özpetek yönetimindeki "La Traviata" tarihsel içeriğini Paris’in farklılıklarıyla bir dönemine işaret eden Proust atmosferinden ilham alırken, daha gerçekçi,çökmüş ve değişime uğramış Fransız halkını, aristokraside yaşanan krizi ve burjuvazinin yükselişini hafızalarda görünen ve saklı kalmış gerçeklikleriyle ortaya koyuyor. Bizleri 900’lü yılların başlarına, Özpetek’in hayal gücünde daha ihtişamlıve sıcak, doğu yaklaşımını içine katmış bir mimaride karşılayan ilk sahne, Osmanlıdekorasyon unsurlarının kullanımıyla devam eden bir anlatımla seyirci ile buluşuyor.
Ferzan Özpetek: “Yaklaşık 1910’ların Paris'i’… Herşey şampanya ve nargile.. Flashbacklerin, renklerin, adların, kokuların bir Proust atmosferinde birbirine karıştığı farklı kültürlerin sentezleri ile karşılaşıyoruz.
900’lü yılların başındaki Fransa’nın egzotik kültürüne bir geri dönüş var. Bu en sevdiğim eğilim; farklı kültürlerin birbirine karışması ve çok yüzlü gerçeği oluşturması.
Editör: TE Bilisim