Röportaj: OLCAY ÜNAL SERT

 -Herkes tanıyor sizi ama birde sizin ağzınızdan dinleyebilir miyiz?
-Çok ünlü bir babanın kızı olarak doğdum. Babam o yıllarda iki meslek birden yaptı.  Hem gazetecilik, spor yazarlığı ve karikatüristlik hemde tiyatroculuk. Ben ilk sahneye adımımı İstanbul Beyoğlu’nda Küçük Sahne’de attım. Tiyatro tozu yutmuş, tiyatronun içinde doğmuş denen insanlardan biride benim. Bunun yanı sıra basın ve medya dünyasına da çok ilgi duydum.
-Yazarlığa nasıl adım attınız?
Yeni Sabah gazetesine gidip gelirdim, bugün birçok insanın adını bilmediği ‘Tipo Baskı’yı ben gördüm.  Bütün gazeteci çocukları gibi babasıyla hafta sonu gazeteye giden çocuklardandım. 3-4 yaşında gazeteye gittiğimi hatırlıyorum. Sonra Milliyet Gazetesi hayatımıza girdi. Çok uzun yıllar babam orada karikatüristlik ve spor yazarlığı yaptı. Uzun yıllar dünya kupasını takip etti.  Karikatüristliği tabi tartışılmaz. Ama ona sorarsanız, yeni gelen karikatüristleri Hasan Kaçan, Ergün Gündüz’ün ondan daha iyi olduğunu büyük bir açık yüreklilikle de söylerdi. Ben böyle bir babanın kızıyım. O derece mütevazi birisiydi.  Önemli olan zaten senin yetiştirdiğin insanların senden daha iyi olması, bu da büyük bir keyif bence. Bu ciddi bir ahlak tabi ve ben o ahlakta bir babanın kızı olduğum için bununla gurur duyuyorum. Babamın bana ve oğluma bıraktığı en büyük miras bu.
O yıllarda tabi benim adım Altan’dı! Dolayısıyla ben bir Altan Erbulak’tım. 16 yaşımda Ankara Devlet Konservatuarı’na sınava girerken ismimi değiştirdik; çünkü çok karışıyordu.

HÂLÂ ‘BABASI ALTAN ERBULAK OLMASAYDI POLİSİYE YAZAR OLAMAZDI’ DİYENLER VAR!

-Ünlü çocuğu olmak nasıl?
-Günümüzün ünlü çocukları ile zamanımızın ünlü çocukları bayağı farklı. Birisi bana sorsun da Altan Erbulak diyeyim, o da bana ‘ne alakası var?’ desin diye beklediğim günler olmuştu. Yine de iyi ki ismimi değiştirmişim, bugün bir Ayşe Erbulak diye bir isim oldu. Hâlâ ‘babası Altan Erbulak olmasaydı, polisiye yazar olamazdı’ diyenler var ama umurumda değil. Babası olmasaydı tiyatrocu olmayabilirdi denebilir ama polisiye yazar olamaz demek çok büyük dangalaklık!
-Altan Erbulak’ı tek kanallı TRT döneminde komedi oyunlarından hatırlıyorum…
-Evet ama çok güzel dram da oynardı. Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda ‘Yanımda ki Yatak’ adlı oyunda oynamıştı hakikaten süperdi. Vefat ettiğinde cenazesi hem Milliyet Gazetesi önünden, hemde Ali Poyrazoğlu sahnesinden kalktı. Türk tiyatrosuna büyük izler bırakmış bir sanatçı babanın kızı olmaktan gurur duyuyorum.



Ayşe Erbulak Olcay Ünal Sert'e samimi açıklamalar yaptı.


HEM ALAYLIYIM, HEM OKULLU

-Alaylı mısınız okullu mu?
-Ankara  Devlet ve İstanbul Belediye Konservatuarında okudum ama mezun olmadım. Hem alaylıyım hem okulluyum. Şöyle alaylıyım; alaylı olmak ‘benim canım oyuncu olmak istiyor, hop ben oyuncu olayım’ demek değildir. Alaylı, bir ustanın rahle-i tedrisatından geçmektir. Bana sorarsanız Rasim Öztekin alaylıdır ama kimin alaylısıdır; Ferhan Şensoy’un. Ferhan Şensoy’un ve Erol Günaydın’ın eğitimlerinden geçti. Rasim Öztekin’e şimdi kim okulsuz diyebilir? Ali Poyrazoğlu’nun yetiştirdiği çok sayıda gençler var. Onlara kim eğitimsiz, okulsuz diyebilir? Ali Poyrazoğlu okulundan mezun olmuşlar… Hiç bir şey olamadım, oyuncu olayım diye bir şey yok!


ÜÇ BÜYÜK GAZETEDE ÇALIŞTIM

-Kaç yaşında oyunculuğa başladınız?
-Profesyonel olarak 30’lu yaşlarımda başladım. Hayatımda hiçbir zaman tek iş yapmadım. O sırada gazetecilik yapıyordum, Günaydın, Güneş ve Sabah gazeteleri vardı hayatımda. Üç majör gazetede çalıştım. Oralarda çok şeyler öğrendim. 30’lu yaşlarımın başına geldiğimde ben ‘tiyatro yapmak istiyorum’ dedim. Ve bunu yapamazsam bir daha hiç yapamam ve çok büyük pişmanlık duyarım dedim. Sabah gazetesinde çok önemli bir noktadayken bırakıp, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda arkadan geçen sekizinci kızı oynadım. Sonra başrol geldi tabi ‘Fermanlı Deli Hazretleri’ oyununda oynadım.  Daha öncesinde de Ali Poyrazoğlu ile ‘Babam ve Seçimler’ oyununda oynadım. Ali Poyrazoğlu benim Türk Tiyatrosunda çok sevdiğim bir isim. Onun engin bilgisinden, sahnede ki devleşmesine, gençlere tanıdığı olanaklardan oyunculuğa pek çok şey öğrendim ondan. Babamı son üç yılında çok mutlu etti. Minnetarım ona.

KİMLER ZOR DEĞİL Kİ? İNSANLAR, ALİ POYRAZOĞLU’NDAN  NE KAPARIM DİYE DÜŞÜNMELİ!

-Ali Poyrazoğlu için zor derler doğru mu?
-Kim zor değil ki? Bu kadar yetenek, mükemmeliyetçi birisi olduğu zaman zor olabilir ama bir ajans sahibi de zordur, gazeteci de, iş adamı da. Orada Ali Poyrazoğlu’nun zorluğundan ziyade insanlar Ali Poyrazoğlu’ndan alacağını görmeliler. Ben olsam bugün ‘Ali Poyrazoğlu’ndan ne kaparım’ diye bakarım.

TÜRKİYE’NİN EN ZOR PATRONLARINDAN EROL AKSOY İLE ÇALIŞTIM… ONDAN ÇOK ŞEYLER ÖĞRENDİM!

Ben Türkiye’nin en zor patronlarından Erol Aksoy ile çalıştım, çok ağladığım, canımın yandığı günler oldu ama bugün bakıyorum,  hem hayata dair hem de bu mesleğe dair çok şey öğrenmişim. Erol Aksoy’un bir programın mutfağında öğrettiği şeyler bana sahne üstüne taşıyabileceğim şeyleri öğretti. Ve oradan öğrendiklerimi sahneye de taşıdım. Erol Aksoy Türkiye’nin en zor patronlarından biriydi ama ondan çok şey öğrendim. Ali Poyrazoğlu’ndan başka Feridun Karakaya’dan da çok şeyler öğrendim, Allah rahmet eylesin. Ben öğrenmenin mezara kadar gittiğine inananlardanım. Bugün hala birçok şey öğreniyorum. Çünkü yeni bilgilere ihtiyacım var. Eski bilgileri de işime yaramıyorsa atmaya çalışıyorum. Daha sonra 2 sene Şehir Tiyatroları’nda çalıştım ama bana göre değilmiş onu anladım. O kurumun içinde ki sistem bana göre değildi ben tekrar tv’ye döndüm. Özel kanallar yeni yeni çıkıyordu. Birtek İnterstar vardı hayatımızda bende Kanal 6 ile başladım. Kanal 6’dan Show TV’ye geçtim ve çok uzun yıllar orada başarılı işlere imza attım.
-Kaç yıl tv’de yöneticilik yaptınız?
-7 yıl yaptım. O yıllar altın yıllarımdı. O zaman çok kalifiye elemanlar çalışıyordu. Başarılı isimleri transfer ediyorlardı. Bugün artık ‘benim bir kuzenim var, bir sene çalışsın hiç para vermeyin’ diyen insanları alıyorlar. Ben bugün bu dizilerin çok satmasını kalifiye olmayan elemanların sebep olduğunu düşünüyorum.

DİZİ SEKTÖRÜNDE BÜYÜK BİR SAVAŞ VAR

-Dizilere çok ticari mi bakılıyor. İyi olan tutuyor, iyi olmayan yayından kalkıyor…
-Bence orada çok büyük bir survivor var. Dizilerin başlayıp başlayıp kaldırılmasına çok üzülüyorum. Bugüne kadar benim oynadığım hiçbir şey yayından kaldırılmadı. Bu benim için çok önemli çünkü ben hayatımı TV dizilerinden kazanmıyorum. Ama arkadaşlarım var. Kamera önünde 10 kişi çalışıyorsa, kamera arkasında da 50 kişi çalışıyor.Bu 50 kişi aile bakıyor, bunun çaycısı var, şoförü var. Bence orada büyük bir savaş var. Tıpkı ‘Muhteşem Yüzyıl’ gibi.. (gülüyor) Herkes tutunmaya, ittifak kurmaya çalışıyor, sonra karşı karşıya geliyor. Bu sektörde çok dostluklar olduğuna da inanmıyorum.  Türk halkı da bu dizileri alıyor, öğütüyor, atıyor. Hani giden gidiyor, kalan sağlar bizimdir… ‘Girsin bakalım dizi, olmadı kaldırırız’ zihniyetine çok karşıyım!

YENİDEN CANLI YAYIN YAPMAK İSTERİM

-TRT’ye 200 bölüm canlı yayın yapmışsınız…
-Evet, çok müthiş bir şeymiş. Ben yaparken anlamadım bitince anladım. Haftanın 5 günü anne-çocuk programı sunduk. O programı bırakmak hayatımda yapmış olduğum büyük hatalardan biridir. Sonradan anladım ne kadar önemli bir iş yaptığımı. TRT gibi bir yerde ben hiç sıkıntı çekmedim, çok özgürdüm. Yeniden canlı yayın yapmak isterim çok.
-Kadın komedyen oyuncular az…
Eskilerden Adile Naşit, Mürvet Sim, Asuman Arsan vardı. Bugün bir  Ayşen Gruda var, Allah onu başımızdan eksik etmesin.
Yeni jenerasyondan fazla çıkmıyor mu?
-Bence var da...
-Pelin Su Pir var, argoyu kullanıyor çok diyorlar...
-Bence erkek çok daha rahat argoyu kullanabiliyor. Ama argo kullandım gülerler diye bir şey de yok, çok komik geliyor bu düşünce bana. Hikayeyi kimin anlattığı da önemlidir, Ali Poyrazoğlu birgün beni izlemeye geldi, sahneye çıktı ve ‘aynı hikayeyi Altan (Erbulak) anlattı herkes güldü, Cem Özer anlattı salon buz kesti’ dedi. Anlatımda önemli, zamanlama da… 
-Ezgi Mola çok başarılı diyorlar, Tolga Çevik de kadrosuna dahil etti.
-Tolga Çevik bugün kadrosuna kimi dahil etse tutar. Burada önemli olan bir yapımcının o komedyeni keşfedip sunması veyahut cesaret etmesi lazım.

11 SENE NORVEÇ'TE TİYATRO OYNADIM
-TRT’de ki programı bırkakınca mı Norveç’e gittiniz?
-Yok Show TV’de ki görevimi bırakınca Norveç’e gittim. Norveç’te 11 sene tiyatroda oynadım ve Norveççe oynadım. İki tiyatroda hem de yabancı olduğumu anlamadılar. 11 yılda 20 oyunda oynadım.
-Norveç çok soğuk ülke. Halkı da soğuk mu?
-Yok, çok iyi insanlar, gülerler sahnede. Norveç’ten döner dönmez TRT’den Tolga Garipoğlu aradı ve çok şaşırdım. Çünkü birini arıyorlarmış hazır cevap ve bulamıyorlarmış, Türk halkının sevebileceği gibi. Bazı insan çok iyi olabilir ama ekranda ve sahnede olmaz. Sahne ışığı dediğimiz de o! Bazılarında oluyor, bazılarında olmuyor. Erkekler için söylenen karizma gibi…
-Türk halkı nasıl oyuncuları seviyor ?
Adile Naşit meselâ baktığın zaman kadına sarılıp öpesin gelir, o kadar bizden birisi ki, Ayşen Gruda öyle, Perran Kutman öyle… Yasemin Yalçın dizi yapacağına başka şeyler yapmalı. Her tarafını yaptırmış, çokta güzel olmuş ama yeni şeyler sunmadı bize, ben olsam yapımcı Yasemin Yalçın’a bu haliyle çok ağır bir dram oynatırım. Atıyorum meselâ ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’de annelerden birini oynatırım. Komedi yapmadan, gayet düz oynatırım.
-Altan Erbulak’ın kızı olmak sorumluluk yüklüyor mu size?
-Tabi, insan bazen düşünüyor, ‘çıkayım şunları söyleyeyim’ diyorum, ‘ya babamın adını lekelemeyeyim’ diyorum sonradan. Altan Erbulak’ın kızı olmak çok güzel bir şey. Bunun çok zorluğunu da görmedim. Tek zorluğu küçük çocukken babamı binlerce insanla paylaşmak zorunda kaldım. Babam müthiş bir adamdı ama baba figürü olarak sadece benim babam değildi! Ama bugün baktığında benim bir sürü kardeşlerim var. Sabah 9’da çıkıp akşam 5’te gelen bir baba değildi, zaten bir süre sonrada annem ile babam ayrıldı. Parka gidip gezmesek te çok öğretileri olan bir babaydı.  

Olcay Ünal Sert, Ayşe Erbulak ve Dağhan Küleğeç birlikte objektiflere paz verdiler. 

BABAM ÜZGÜN ANIMDA HEP FIKRA ANLATIRDI
-Komedyenler hep ciddidir derler evinde, babanız da ciddi miydi?
-Yok, çok komikti. Komik derken çok tatlıydı, güler yüzlüydü. Üzgün anımda babamı aradığımda sen onu bırak der bir tane fıkra anlatır telefonu kapatırdı. Ben ona ağlayacaktım beni ağlatmadı bir de güldürdü derdim. Rahat insandı, çok hoşgörülüydü, dedikodu sevmezdi.
-Siz tabi karikatür yerine roman yazmaya başladınız…
-Ben karikatür çizemiyorum, (gülüyor) benim dayımda ressam ama çizemiyorum, çok uğraştım olmadı, herkesin bir yeteneği var. Ben yazıya döktüm tabi.


ARKADAŞLARIM SEN HEM YAZAR HEM OYNARSIN DİYOR!
-Kaçıncı kitabınız bu?
-Dördüncü kitabım, ‘Dokuz Oda Cinayetleri’ üçüncü baskıya gidiyor. Bu sefer çok ilginç denenmemiş bir kurgu yaptım. Çok basit bir kurgusu var. Kitabıma olan ilgiden memnunum. Bu kitap beni çok kamçıladı. Bu kitap hatta benim oyunculuğumun önüne geçti. Birçok kişi beni yazar olarak tanıyor ama ben tiyatro oyuncusuyum. Yazarlık ve tiyatro hangisi ağır basar bilemem ama şu an ikiz çocuğum gibi. Günün birinde tabi sadece yazmayı düşünüyorum ama arkadaşlarım sen hem yazar hemde oynarsın diyorlar. Şu anda iki tane tiyatro da oynuyorum.
İKİ OYUNLA BİRDEN GELİYOR!
-Hangi oyunları sahneliyor sunuz?
- Duru Tiyatro’da oynuyorum. ‘Seferi Ramazan Bey’in Nafile Dünyası’nda; ‘Nafile Dünya’ diye kısaltılmış, Oktay Arayıcı’nın 1969 yılında yazdığı ve o yıl As Tiyatro’da sahnelenip yılın oyunu seçilmiş bu oyun. ‘Nafile Dünya’ Oktay Arayıcı’nın  ‘Rumuz Goncagül’den önce yazdığı oyun. Orada ki İnsaf karakteri, Goncagül’ün annesi rolü. Müthiş bir rol. Türk tiyatrosunun klasik kadın rollerinden biridir. Bütün derdi kızını evlendirmek. Bu tür örnekler çok vardır. Sinem Kobal’ın annesi de bana göre ‘İnsaf’ gibi! Kızına iyi bir kısmet, iyi bir gelecek sağlamak için uğraşan anne. Her sosyoekonomik sınıfta her dönemde bunun örnekleri vardır. Bir de  Hakan Altuner’in Tiyatro Kedi’sinde ‘Sersem Koca’nın Kurnaz Karısı’nda Ermeni bir karakter Satanik rolünü oynuyorum. Haldun Dormen’le birlikte provalardayız henüz. Benimle birlikte Öykü Gürman’da rol alıyor. Sonbahar’da sahneleyeceğiz. Satanik’te çok önemli bir Subret rolüdür. Bu rolü yıllar önce Bedia Muvahhit oynamış. Türk Tiyatrosunun iki önemli kadın karakterini oynadığım için kendimi şanslı hissediyorum. Bilgi ve birikimimle tiyatro için iyi bir kadın oyuncu olduğumu düşünüyorum.
 
STUND-UP YAPMAK İSTERİM!
-Stund up yapmak istiyor musunuz?
-Şu sıralar kurumsal olarak yapıyorum. Nobel, Mazda, Dimes, Euro Gıda gibi firmaların bir takım event’lerinde gösteri yapıyorum. Dimes’e moderatörlük yaparken ev hanımlarına Dimes’in limonatası ile ilgili bir sunum yapacağım. Daha önce içkili yerde stund up yapmıştım o tür yerlerde stund up olmuyor. Stund up’ı Londra, Paris’te ve Kıbrıs’ta yaptım gerçekten müthişti. En başta Cem Yılmaz kompleksiyle siyah kıyafetler giyerek yaptım. Sonra bu ben değilim diyerek ‘Gösteri-yorum’ diyerek, sahnede giyinip soyunarak, bir şeyler anlatıyorum.  Tabiki bu yaşta soyunmuyorum ama bayağı bir soyunup giyiniyorum. Güzel tepkiler alıyorum.
-Kadın stund-up’çının az olmasını neye bağlıyorsunuz?
-Kadın stund up’çı gerçekten az Pelin Su Pir var şu an aklıma gelen. Bu işleri yapmak zor. Bir takım sponsorlar olması gerekiyor. İyi ilişkiler olması lazım. Birde yanlış bir düşünce var. TV’de varsan varsın, yoksa yoksun diye bir şey olmamalı. 
-Ne tür müzikler seversiniz?
-Her tür müziği dinlerim… İlhan İrem benim çocukluğumun idolüydü konserine gittim hiç ortalıklarda görünmemesine rağmen Açıkhava hınca hınç doluydu. Yanımda 16 yaşında kızlar şarkılarını söylüyordu bu ne büyük başarıdır.

BU ROMANDAN ÇOK GÜZEL DİZİ OLUR!
-‘9 Oda Cinayetleri’ne olan ilgiyi neye bağlıyorsunuz?
-Farklı bir kurgu yaptım orada bu okuyucunun ilgisini çekmiş olabilir. Şu anda hiçbir yerde kitap yok diye duydum 3’üncü baskıya gidiyoruz. Ahmet Ümit, Sevin Okyay, ve içeride Emine Supçin önsöz yazdılar.
-Filme çekilebilir mi?
-Sinema filmi değil ama dizi olarak çekilebilir. Bu romandan çok güzel dizi olur!
-Hangi dizilerde yer almıştınız?
-‘Pis Yedili’ çok sevilen bir diziydi, ‘Aşkın Halleri’nde de oynadım. Öncesinde Norveç’e gitmeden önce Ali Poyrazoğlu’nun TRT’ye yaptığı işlerde oynamıştım. Show TV’de ‘Baba Bana Reyting Al’ diye bir dizide de oynadım. ‘Pis Yedili’de Almanya’dan gelmiş görgüsüz bir kadını oynuyordum, o dizi tuttu tabi. ‘Aşkın Halleri’nde de Metin Akpınar ile birlikte oynadık Fox TV’de. Metin Akpınar’ı İpek Tuzcuoğlu ile eş yaptılar. Beni Kıvanç Tatlıtuğ ile birlikte yapabilirler mi şimdi, olmadı, olmaz da. Nitekim 10 bölümlük dizi 8 bölümde yayından kaldırıldı. Muhteşem Yüzyıl’da da Mehmet Günsur, annesini oynayan Nur Fettahoğlu’ndan daha büyüktü ama adam göstermiyor yaşını. Makyaj ile yedirdiler ama 70 yaşında adamın yanına 20 yaşında kadın koyarsan olmaz!

OKUL HAYALİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ
-Kısa bir süre önce oyunculuk atölyesi açtınız… Bu konuda neler söylemek istersiniz?
-Babamın adını yaşatmak adına bu okul benim en büyük hayalimdi. Ben, Dağhan (Küleğeç) ve  yol arkadaşım Özden Özgürdal ile bu yola girdik.  Okulda kamera önü, kamera arkası, tiyatro, dizi, sinema oyunculuğu ve yazarlık konusunda hem çocuklara, hem büyüklere eğitim veriyoruz. İlgiden oldukça memnunuz kayıtlar dolmak üzere.
-Okulu açarak ilk hedefi gerçekleştirdiniz, başka hedefleriniz var mı?
-Ben polisiye yazarı değilim, polisiye gerilim yazarıyım. Ahmet Ümit birinci sıradaysa bende beşinci sırada olmak istiyorum hedefim o. Yine canlı yayınlanacak bir tv programı olabilir, bu konuda çok başarılı olduğumu düşünüyorum. Bir sit-com da olabilir, tv’de daha geniş kitlelere ulaşabilmek adına.
-Bu kitabın devamı gelecek mi?
-Bu kitap bitti. Bundan sonra 2015 Mart ayına ‘Anne Bak Kim Geldi’ diye bir kitap üzerinde çalışıyorum şimdi. Birde Ali Poyrazoğlu’nun isteğiyle bir oyun yazıyorum. Komedi değil, hafif polisiye dram yazmayı düşünüyorum. Komedi yazmak zordur, çok ciddi bir iştir. Sahnede spontone cevap verebilirim ama işi yazıya döktün mü zordur.
 
Editör: TE Bilisim