Röportaj: Olcay Ünal Sert
Fotoğraflar: Şahin Tuhan


Beğeni ile izlenen “Gönül İşleri” dizisinin Servet’i başarılı oyuncu Bennu Yıldırımlar Quality of Magazine Dergisi’ne dobra açıklamalar yaptı. Bugüne kadar kaliteli yapımlarda farklı karakterlerle seyircinin sevgisini kazanan başarılı oyuncu ile Üsküdar Kuzguncuk’ta keyifli bir söyleşi yaptık. Sanatçı ile yeni dizisini, özel hayatını, sosyal sorumluluk projelerini, tarih ve müziğe olan ilgisini konuştuk. Ataköy Marina Park Residences’ta ise özel fotoğraf çekimimizi gerçekleştirdik.

Bennu Yıldırımlar Şahin Tuhan'ın objektifine poz verdi.


Bennu Yıldırımlar Olcay Ünal Sert'e dobra açıklamalar yaptı.


 “Hüznü sevmem, hep pozitif düşünürüm.”
 
 “Gönül İşleri” dizisinde yine “abla”yı oynuyorsunuz… “Yaprak Dökümü”nde de ablaydınız. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Küçük kardeşi oynayacak yaşı geçtim artık, ablayı oynuyorum. İşin esprisi bir yana, abla ya da kardeş… Sevdiğim rolleri oynuyorum.
 
Dizideki Servet nasıl bir karakter?
Servet; ailesi, eşi ve çevresindekilerle çok haşır neşir, duygulu bir karakter olduğu için, oldukça duyarlı ve sorumluluk sahibi. Otoriter bir kişilik; her konuda, neyin nasıl gittiği hakkında bilgi sahibi olmaya çalışan, kontrollü biri. Bu yüzden de başına olmadık şeyler geliyor.
 
“Kardeşlik duygusunu yakın arkadaşlarımla tadıyorum”
Sinem Kobal, Selma Ergeç’e ablalık etmek nasıl bir duygu?
Ben projelerde ablayı oynayan, gerçek hayatta kardeşsiz büyümüş olan bir çocuğum. Ablalık ya da kardeşlik duygusunu tatmış bir insan değilim ama arkadaşlarımla ilişkim kardeş kardeş devam ediyor. Sağ olsunlar çok güzel dostlarım vardır. Ben de kardeşlik duygusunu yakın arkadaşlarımla tadıyorum!  Rollerde de böyle abla konumunda olduğunuzda, ister istemez kol kanat geriyorsunuz… Benim şansım, bugüne kadar uyumlu ekiplere ve güzel işlere denk düşmem oldu. Bunun keyfini yaşıyorum.
 
Doğal, inandırıcı, başarılı oyunculuğunuz ile tanınıyorsunuz. Birçok şeyi bakışlarınız ile anlatabilme kabiliyetiniz hayranlık uyandırıcı. Sizin olduğunuz her projeye “iyidir” gözüyle bakılıyor… Zor bir durum mu bu?
Bunlar benim için biraz korkutucu oluyor. Bir işe başladığınızda örneğin bir dizi söz konusuysa “Sürecek mi?” “Sürmeyecek mi?” soruları mutlaka oluyor kafanızda. Belli bir noktada izleyicilerin dikkatini çekecek projeler olmasına ben de dikkat ediyorum. Gerisi de canla başla çalışıp, bunu inandırıcı kılmakla oluyor. Yönetmenimiz sevgili Türkan Derya’ya projeye başlarken işin başında “Sana güvendiğim için geldim” dedim.
 
Dizideki Servet, kocası Yılmaz’ın ihanetine uğruyor. Aldatılmak nasıl bir duygudur kadınlar açısından? Hiç başınıza geldi mi?
Hiç başıma gelmedi. İyi bir duygu olduğunu sanmıyorum tabii. Başıma gelmediği için böyle konuşuyorum. Karşılıklı güvenin sarsılması olduğunu düşünüyorum.
 
Başınıza böyle bir şey gelse affeder, bir şans daha verir misiniz? Çocuğum var, deyip görmezden gelebilir misiniz?
Yuvarlak bir cevap olacak ama ilişkiyi tekrar gözden geçirmek gerekir! Farz ederek cevaplanabilecek bir duygu değil bu.
 
“Beni de kontrol eden bir yönetmenim var”
Oynadığınız dizilerde canlandırdığınız karakterler yüzünden “Sizi ne zaman gülerken göreceğiz?” diye tweet atmış hayranlarınız…
Ben hayatımı gülerek yaşıyorum ama seyirci bizleri role endeksli düşündüğünden kendimizi ifade etmek zor oluyor. Servet’in başına değişik durumlar geldiği için hüzünlü görebilirler ama beni bilen biliyor. Tam tersine, hüznü sevmem! Hep pozitif düşünürüm. Settekiler de bilir, sabahın erken saatinde çalışmaya başladığımızda pek bir neşeli oluyorum. Kendimi kontrol edemeyebiliyorum. Yönetmenim de senin rolün bu diyerek hüzünlü bir sahne olduğunu hatırlatıyor! Halbuki benim içten başka bir enerjim var ve neşeli ortama kaymaya çok meyilliyim. Beni de kontrol eden bir yönetmenim var.
 
Çocukken “Oyuncu olacağım” der miydiniz?
Hiç öyle şeyler demezdim. Ama anne ve babama konservatuara gitmek istediğimi söylediğimde bana karşı çıkmadılar. İlginç buldular tabii. Sonrasında kazandım ve okula gittim. Kazanmasaydım illa oyunculukta direteceğimi sanmıyordum. Yine üniversiteden mezun olurdum ama şanslıyım ki denemeye karar vermişim ve okuyabilmişim.
 
Tiyatro nasıl gidiyor?
Şehir Tiyatrosu’nda çalışmaya devam ediyorum. 1988 yılından beri Şehir Tiyatroları’nın oyunlarında yer aldım ama şu an için bir projem yok.
 
Zihni Göktay bir röportajımızda “Tiyatro ekmek parası, dizi köfte parası” demişti…
Uzun bir dönem hem dizi hem de tiyatroyu birlikte götürdüm. Diziye de hiçbir zaman “Bu dizi sektörüdür, nasılsa devam eder” diye karar vermedim. Öyle bir güvenceniz yok. Çok büyük umutlarla başladığınız dört dörtlük projelerde bile o dizinin bitebilme riski var. Özellikle bu sene epey bir dizinin zamanından önce bitirildiğini düşünürsek, dizi oyunculuğunun da sürekli olacağının garantisini kimse veremez. Ben bu şartlar altında hep devam eden işlerin içinde oldum. Tiyatro da yaptım, hep koşuşturdum, koşuşturmaya da devam ediyorum. Hiçbir zaman bu televizyon projesi iyi gidiyor, ben diğerini bırakayım düşüncesinde olmadım. Çünkü tiyatronun başka bir antrenman durumu var ve o size çok daha başka bir keyif veriyor.
 
Sinema projeniz var mı?
Sinema istiyorum fakat böyle süregelen bir işin içinde olduğunuzda, özellikle kışın hiçbir işin içinde yer alamıyorsunuz. Yazın iyi bir proje denk düşerse tatilden feragat ederek yapıyorsunuz… Güzel bir sinema projesinin içinde yer almak istiyorum tabii ki.
 
Kendinize bir hedef çizdiniz mi, beş sene sonra şurada olmalıyım diye…
Hiçbir zaman hedef çizmedim. Bundan dolayı mutsuz değilim tabii ama uluslararası bir projede yer almak isterim. Sinema ya da dizi… Her oyuncu uluslararası bir projede yer almak ister.
 
Boş zamanlarınızda neler yaparsınız genelde?
Vakit buldukça oyun izlemeye gidiyorum. Daha çok kızıma vakit ayırıyorum. Köpeğimle ilgileniyorum. Biraz yaşlıca bir köpeğim var, çeşitli ilaçlarla ayakta duruyor ama onun yaşaması hoşuma gidiyor. Hayvan hakları için olan sosyal sorumluluk projelerinde de yer aldım… Yunuslar için bir şeyler yaptık. Şimdi “Kürke hayır!” kampanyası düzenleyecekler, ona da destek vereceğim… Çok da boş vaktim olmuyor açıkçası.
 
“Müzik, çok sevdiğim bir sanat dalı”
Türkan Şoray müzik albümü hayalini gerçekleştirdi. Siz de müzik ya da şiir albümü yapmayı düşünüyor musunuz?
Müzik, çok sevdiğim bir sanat dalı. Tiyatro’ya ben müzikal ile başladım; “Kuşlar”. Daha sonra “Evita” müzikalinde oynadım. Müziğe karşı bir yatkınlığım var. Şiir gecelerinde yer aldım, şiir okudum. İleride böyle bir proje olur mu olmaz mı bilmiyorum. Müzik her zaman beni çeken taraftadır. Müzik dinlerken aynı zamanda bir şey okuyamam. Müzik dinlemeyi tercih ederim. Kaliteli müzikten hoşlanırım. Yeni albümleri dinlemeyi severim.
 
Ne tür müzik dinliyorsunuz?
Kızım da şarkı söylemeyi çok seviyor. O yeni jenerasyondan olduğu için onun dinlediği şarkıları da dinliyorum. Yeni jenerasyonun neler dinlediğini yakından takip ediyorum. Klasik Batı Müziğini çok seviyorum. Etnik müzikleri seviyorum. Keşke müzisyen olsaydım diye içimden geçirdiğim olmuştur. İyi müzisyenlere gıpta ile bakıyorum. Onları daha özgür görüyorum hayatta.
 
Aşk nedir sizce?
Sevginin durmadan dönüşmesidir bence. Aşk duyguların doruk olduğu an... Yaşanabilecek en keyifli duygu yoğunluğu.
 
 

“Rönesans döneminde aristokrat olmak isterdim”
Geçmiş dönemde yaşamış olsaydınız, hangi dönemde yaşamak isterdiniz?
Çeşit çeşit tarihsel dönemler hoşuma gidiyor. Türkiye açısından 1923-1938 yılları arasında, her şeyin daha umut dolu olduğu günlerde yaşamak isterdim. Orta Avrupa’da Prag’da 1910’ları 20’leri yaşamak isterdim. Bir sürü an var tabi… Rönesans döneminde yaşamak isterdim; Fransa olsun, İngiltere olsun ama tabii ki aristokrat olmak isterdim. O dönemlerde yaşarken o dönemin keyfini başka türlü yaşayanlardan olmak isterdim.
 
80’li yıllar Türkiye tarihi açısından önemli bir dönem… Gerek sanat gerekse değişim açısından önemli… O yılları nasıl hatırlıyorsunuz?
80’ler, liseden mezun olma aşaması, üniversitede istediğim bölümü seçebilecek miyim, doğru karar verebilecek miyim diye düşündüğümüz yıllardı, geçmişte kaldı ama hoş anlardı. Daha temiz, daha samimi, güzel günlerdi. Bu kadar teknolojinin, koşuşturmanın yüksek olmadığı dönemlerdi.
 
Teknoloji ile birlikte ilişkiler değişti mi?
Teknoloji ile birlikte akıllı telefonlar büyük bir bağımlılık haline geldi. Hepimiz bakıyoruz, yandan yana fotoğraflar gönderiliyor… İki tarafla birden ilgileniyor insanlar oysa göz göze iletişim önemli.  Sokakta yürürken bile insanlar bir taraftan yazıyorlar artık. Ben de çoğu şeyi mesajlarla hallediyorum.
 
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Sanat dolu günler diliyorum bütün toplumumuza. Sanata bulaşmış insanların kötülükten uzak olacağına inanıyorum. İnsanlar bir şekilde sanata bulaşsınlar, buna bulaşmak kötü bir şey değil. Sorunlarımızın hızla çözümlendiği bir yıl diliyorum.


Röportaj: Olcay Ünal Sert

Fotoğraflar: Şahin Tuhan

Fotoğraf  Asistanı: Mustafa Yıldız

Kostüm: Zeren Akman

Saç: Atalay Doğan

Makyaj: Neslihan Karagil
Yer: Ataköy Marina Park Residences, Alaçatı Muhallebicisi

Kaynak:
 Quality of Magazine
Editör: TE Bilisim