Türk Sineması’nın kilometre taşlarından Göksel Arsoy ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdik. Ortadoğu da tanınan ilk jön olan Arsoy ile ‘Altın Çocuk’ günlerinden ‘James Bond’a, Yeşilçam’da ki anılarından günümüzün filmlerine konuştuk. Efsane sanatçı  samimi açıklamalar yaptı.

Röportaj: OLCAY ÜNAL SERT 
 

Göksel Arsoy, Magazinsortie.com Yayın Yönetmeni Olcay Ünal Sert'in sorularını yanıtladı.

 
-‘Altın Çocuk’ olarak anılıyorsunuz yıllardır… Kimle oynamıştınız o filmde?
-Ben romantik aşk filmleriyle başladım. Ve benim en büyük şansımda 60’lı yılların başında, o çok okunan aşk romanlarında hep ben oynadım. Ekseriyetle de karşımda Belgin Doruk vardı.
-Samanyolu’ndan sonra iyi bir ikili oldunuz değil mi?
-Tabi, 15 film yaptık Belgin’le. Halk çok yakıştırıyordu bizi. Allah rahmet eylesin çok erken gitti bu dünyadan. 60’lı yılların sonuna doğru ben James Bond’a döndüm! İlk James Bond’u ben çektim. 
-İzzet Günay da 'Red Kit’i oynamış… Dünya da ilkmiş canlandıran ve bu konuda tarihe geçmiş…    Doğrudur. Ben James Bond’u ilk kez Londra’da çektim. 1966 yılında bir kısmı orada bir kısmı burada çekildi. 66-70 yılları arasında 5 tane Altın Çocuk’u Londra da çektikten sonra  çok büyük iş yapınca Arap ülkelerinden teklifler geldi.  İlki ‘Altın Çocuk Londra’da James Bond, ikincisi ‘Altın Çocuk Beyrut’ta, üçüncüsü ‘Altın Çocuk Kahire’de, ‘Altın Avcıları’, ‘Orta Şark Yanıyor’. Benim karşımda hep Arap ülkelerinin en ünlü kadın artistleri oynadı.
 “ORTA ŞARK’IN EN HIZLISI SENSİN, TABİ BENDEN SONRA!" 
 
-O yıllardan ilginç bir anınız var mı?
-‘Altın Çocuk Beyrut’ta yı çekiyoruz. Çok hareketli sahneler var. Lübnan, Ürdün, Suriye, Irak ve Mısır’dan bütün artisler benim karşımda oynuyorlar. Tek Türk benim. Farit El Şavki diye Mısırlı bir aktör vardı… Filmin orada ki çekiminin yarıdan fazlasını yaptık. Orada çok lüks bir gece kulübü var; Barbex diye, benim orada ki ortak forslu bir beyin onayını aldı… Orada başladık çalışmaya, o Lübnanlı şarkıcı Arapça şarkı söyleyecek karşımda da bu Mısırlı aktör ve iki fedaisi oturuyor. Kız gelecek, bana doğru ve ben ona bir gül vereceğim. Ama o sırada kıza bir çelme takacak, kız düşecek!  Mısrlı ile karşılıklı geleceğiz böyle. Karşılıklı gelince, herif tutturdu, ‘ben burada ona yumruk atacağım!’ Ben de kameraya döneceğim ve ‘Olur böyle şeyler’ diyeceğim!  Bu herif Mısır da yaptığı filmlerde bir yumruk vuruyormuş, ‘Olur böyle şeyler’ diyormuş, halkında çok hoşuna gidiyormuş, öyle meşhurmuş.
-Size mi yapacak bunu?
-Tabi. Dedim ki, ‘kardeşim sen senaryoyu okudun orada böyle bir şey yok!’. O tutturdu ‘yok, bu sahne konacak!’ diye. O kadar sahne çekmişsiz tabi ki, dizi olsa at herif hemen. Ben adama onun üzerine dedim ki, ‘Peki bu sahneyi çekelim, ama onun devamına da ben bir sahne yazacağım’ dedim. O ‘ne istersen yaz!’ dedi. ‘Peki’ dedim, ‘motor’ diyerek; Lübnanlı kız şarkı söylerken bu çelme taktı, kız düştü! O kalktı, bana bir yumruk vurdu!  Ben kalktım tekrar geldim ve ‘benim kim olduğumu biliyor musun?’ dedi bana. m. Şimdi benim yazdığım başladı, onun ki hep yumruk atmak. Dönecek, ‘olur böyle şeyler’ diyecek. O sahneden sonra ‘Benim kim olduğumu biliyor musun? dedi bana. Ben de ‘Senin kim olduğunu biliyorum; sen Orta Şark’ın en hızlı silah çeken adamısın benden sonra!’ dedim. Yüzüne de vuruyorum, film bitiyor…
(Fotoğraf: Suzan Dilek Yılmaz Arşivi)


“BELGİN DORUK BÜYÜK ŞANSIZLIKLAR YAŞADI”
-Belgin Doruk inzivaya çekilip neden bunalıma girdi? Aldığı kilolar yüzünden mi, yoksa şöhretten mi?
-Sinir sistemi bozuldu kızın. Çok şişmanladı bunları kafasına taktı ve sonunda iyice sağlığı bozuldu. O kadar bakım, o kadar tedaviler yapıldı ama olmadı. Kurtulamadı gitti… Büyük şansızlıklar yaşadı, Allah rahmet eylesin. İyi bir insandı.
-Şöhretten mi oldu?
-Yoo değil. Büyük şansızlıklar yaşadı.

Belgin Doruk & Göksel Arsoy (Suzan Dilek Yılmaz Arşivi)

Göksel Arsoy, Suna Pekuysal ve Filiz Akın ile birlikte 'Akasyalar Açarken' adlı filmde

“ZEKİ MÜREN TAM İSTEDİĞİ GİBİ ÖLDÜ”
 
-Zeki Müren?
-Zeki Müren tam istediği gibi öldü! Sahnede öldü... İzmir de TRT’de röportaj yaparken tak diye gitti… Çünkü zaten Zeki Müren öyle bir berbat bir minibüsle yola çıkıyor ki Bodrum’dan, onunla getiriyorlar! Ne klima var ne başka bir şey, o sıcakta kan ter içinde getiriyorlar. O kadar saat yol aldıktan sonra TRT’ye geliyor. Sağlığı zaten iyi değildi. Orada da çok bekletmişler. Her şey sanki hazırlanmış.
-33 tane ilaç alıyormuş, ilaçlarını almadan yayına çıktığı için ‘bir nevi intihar’ diyenler de oldu …
-Yook; intihar olmaz da, Bodrum’dan İzmir’e daha konforlu getirilebilirdi. Rahmetli iyi insandı, arkadaşımızdı… Çok esprili, gırgır biriydi. Çok iyi vakit geçirirdik birlikte. Taktir ettiğimiz bir insandı.
-Ölümünden sonra özel hayatı hakkında çok konuşanlar oldu, “erkeklerle arası çok iyiydi” diye…
-Onun özel hayatı kimseyi alâkadar etmez. Herkesin kendine göre bir özel hayatı var. Onun ölümüne herkes üzüldü. Türkiye üzüldü, bir daha da onun gibisi gelmez… Hiç kimse onun yerini tutamaz.
-Sahnelere de çıktınız siz bir dönem değil mi?
-Tabi ki çıktım. O dönem Yeşilçam oyuncularına büyük ilgi vardı. Behiye Aksoy ile birlikte çalıştık, onun alt kadrosunda gazinoya çıktım.
-Cüneyt Arkın’dan farklılığınız nedir?
-Cüneyt vurdulu kırdılı filmler yaparken ben de romantik filmler çektim. Janrımız onunla tamamen ayrı. Herkes kendine göre bir yol tutturdu.
“ROMANTİK AŞK FİLMLERİ DEMEK, KADIN SEYİRCİ DEMEK!”
 
-Siz çok sayıda aşk filminde oynadınız… Günümüzde romantizm tarz mı değiştirdi?
-Romantik aşk filmleri demek bütün kadın seyirciyi eline alman demek! Çok avantajlı. Aşk Merdiveni, Yıldızların Altında, Genç Kızların Sevgilisi, Akasyalar Açarken. Leyla Sayar ile ‘Şafak Bekçileri’, Gönül Yazar ile ‘Taş Bebek’ ve ‘Bir Bahar Akşamı’,  Türkan Şoray, Leyla Sayar ve Suna Pekuysal ile birlikte oynadığımız ‘Aşk Rüzgârı’  romantik aşk filmlerinin aranan oyuncusu yaptı beni.
Fotoğraf: Olcay Ünal Sert
-Uluslararası Altın Portakal Film Festivali hakkında neler söylemek istersiniz?
-Yarım asırı devirmiş bir Altın Portakal’ın olması çok önemli. 51 yıldır büyük bir başarıyla devam ediyor. Ve bence bu çok büyük bir başarı. Antalya halkını da bu festivale sahip çıktığı için kutlamak lazım. Bana göre bu festivalin en büyük destekçisi Antalya halkıdır. Ama bu Antalya halkına da en büyük desteği veren Yeşilçam’dır! Yani bizler… Antalya halkının ve Yeşilçam’ın bizleri bugünlere taşımasına minnettarız. İstanbul’da da başarılı bir Film Festivali var ama sene olarak bunun kadar değil.
-Siz Avrupai fiziğinizden dolayı yıllarca ‘Altın Çocuk’ lakabıyla anıldınız değil mi?
-Tabi.
BENİ YILDIZ YAPAN “SAMANYOLU”
 
-En beğendiğiniz filminiz hangisi?
-Filmlerimi ayırmak istemiyorum çünkü hepsine çok büyük emek verildi. Hepsi benim için çok değerli. Bunların arasında ön plana çıkan, beni yıldız yapan “Samanyolu”.  Samanyolu ‘nda Belgin Doruk ile birlikte oynamıştık. Belgin Doruk’un hakkı yenmez. Allah rahmet  eylesin. Ve Türk sineması’nda ilk star sistemini başlatan Göksel Arsoy, Belgin Doruk’tur! Star sistemini biz başlattık. Star sistemi nedir, senaryoya gerek yok biz Belgin ile ikimiz el ele tutuşalım, ormanda yürüyelim, kürek çekeyim, denizde ona şiir söyleyeyim. Akşam mum ışığında yemek, sonra güzel bir dans edelim olay bitiyordu, seyirci memnun oluyordu. Halk romantik filmlerle bizi sevdiği için birbirimize çok yakıştırıyordu.
Göksel Arsoy, Leyla Sayar, Sunay Uslu, Suna Pekuysal ve Türkan Şoray'ın başrolleri paylaştığı "Aşk Rüzgârı" sinema filminin afişi.
Sunay Uslu, Göksel Arsoy, Türkan Şoray, Leyla Sayar ve Suna Pekuysal yönetmenliğini Nevzat Pesen'in yaptığı 1960 yapımı 'Aşk Rüzgârı' adlı sinema filminde görülüyor. (Fotoğraf: Suzan Dilek Yılmaz Arşivi)
 
“BİZE MEKTEPTE ARŞİVİ ÖĞRETMEDİLER”
-1950 ve 60’lı yılların sinemasının arşivi  neredeyse yok gibi…
-Bize mektepte maalesef arşiv sanatını öğretmediler. Arşiv sanatını öğrenmediğimiz için de 60’lı yılların başından itibaren bu kadar çektiğimiz filmlerden, fotoğraflar, afişler, senaryolar çok az. Bunları saklamak, biriktirmek, muhafaza etmek çok önemliymiş. Bunları biz öğrenmediğimiz için yapamadık. Ve şimdi bunun sıkıntısını çekiyoruz. Agâh Özgüç büyük bir titizlikle, o yıllardan itibaren bugünlere sakladı.
-Ajda Pekkan ile de filminiz var mıydı?
-Hayır yok. Benim Muhterem Nur, Belgin Doruk, Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray, Filiz Akın, Serpil Gül, Leyla Sayar, Nebahat Çehre, Mualla Kaynak ve Gönül Yazar ile filmlerim vardır.

 
Göksel Arsoy & Muzaffer Nebioğlu
 

“SEKS FİLMİ İŞİNE GİRENLER, FATURASINI AĞIR ÖDEDİ”
-Sinemaya ne zaman başladınız?
1958’de sinemaya başladım. İlk olarak ‘Kara Günlerim’ adlı filmde rol aldım. Sonra ‘Ham Meyve’ adlı filmde Muhterem Nur ile oynadım. 1961’de ‘Samanyolu’ filmi için Belgin Doruk ile kamera karşısına geçtim. ‘Samanyolu’ olay oldu.  70’lerin başında büyük bir kriz başladı Yeşilçam’da. Bir de televizyon yayınları başladı. TV iyice vurdu sinemayı. Türk Sineması, Yeşilçam sanayi olmadığı için, kolay yolu seçti. Kolay yol da, seks filmlerine döndü. O tarihte iyi para alıpta seks filmlerine girenler, 30 sene sonra onun faturasını ağır ödediler. Unutuldular…


Fotoğraf: Olcay Ünal Sert

“BANA TEKLİF ETMEYE CESARET EDEMEZLER”
-Size de teklif ettiler mi?
-Yok, bana teklif etmeye cesaret edemezler. Benim ağırlığım, benim şahsiyetim buna izin vermez.
-Türkan Şoray ve Belgin Doruk ile anılarınız var mı?
-Tabi ki, o kadar çok film çektik anılarımız var.
-Şimdi set aşkları yaşanıyor çok, aranızda aşk dedikoduları çıkıyor muydu?
-Yok, bizde şimdi ki gibi o magazin yakıştırmaları pek olmuyordu. Şimdi her dakika birini birine yakıştırıyorlar, belki gerçek belki değil bence hoş bir şey değil. Basın da sayfa dolduruyor tabi ki.
-Yeni jenerasyondan oyuncuları nasıl buluyorsunuz? Kıvanç Tatlıtuğ ve Kenan İmirzalıoğlu çok popüler bu aralar.
-İsim vermek istemiyorum, çünkü diğerlerine ayıp olur. Seyircinin ilgisi varsa olay bitmiş demektir. Buna da halk karar verir. 
Kaynak Röportaj: Olcay Ünal Sert / Magazinsortie
Magazinsortie.com Yayın Yönetmeni Olcay Ünal Sert'in Göksel Arsoy ile röportajı Sözcü gazetesinde de geniş yer buldu. 
Editör: TE Bilisim