Türk Halk Müziğinin, Türkiye Radyo ve Televizyonlarının tatlı ve altın sesli Türk folklor sanatçısı Yıldız Ayhan bir süredir yoğun bakımda zatürre tedavisi görüyordu.

Sanatçı Yıldız Ayhan'ın cenazesi 17.06.2021 Perşembe günü İstanbul da Zincirlikuyu Mezarlığı'nda öğle namazına müteakip kılınacak cenaze namazının ardından defnedilecek.

6 Eylül 2020'de Aydınlık gazetesinden Emine Sağlam Akfırat'a konuşan Yıldız Ayhan; "Annem bizleri uyuttuktan sonra karanlıkta ut çalar ağlardı. O müzik benim ruhuma işledi. Belki de benim sanatçı olmamın ana sebebi annemin ağlayarak ut çalması olmuştur" demişti.

Yıldız Ayhan kimdir?

'Yıldız Ayhan kimdir?' sorusuna sanatçı röportajında şöyle yanıt vermişti:

Yıldız Ayhan: Büyük dedem 1901 yılında Kırım’dan Türkiye’ye göç ederek, Eskişehir’e yerleşmiş. Babam Necati Süslen Eskişehir’de doğmuş. O yıllarda Rusların baskısı sebebiyle Tatarlar malum göç etmek zorunda kaldılar. Ailem Tatarlar içinde bilinen zengin, kuvvetli, güçlü bir aileymiş. Orada sekiz köyleri varmış. Sekiz köyü satmışlar parasını külçe altın yapmışlar. At arabalarında yorganların arasında, uygun yerlerde saklamışlar… Ve o kadar büyük bir para ki... Babam hep anlatırdı: “Yolculuk boyunca o altınları harcayarak gelmişler. Çok büyük sıkıntıları altın vererek çözmüşler. Ankara’ya geldiklerinde ceplerinde sıfır lira varmış.” Kurtuluş Savaşı başladığında babam en önde gitmiş cepheye. Bu vatanın ne kadar yoksulluklarla kurulduğunu şöyle anlatırdı: “Atlılar savaşa önden giderdi. Piyadeler arkadan. Atların geçtiği yollarda pislikleri olurdu. Bu pisliklerin içinde de arpa taneleri. Arkadan gelenler, arpaları toplar ve su bulunca yıkar sonra da yerlerdi.” Bunları anlatırken çok duygulanırdı. Ama en çok da Mustafa Kemal Paşa’nın çok yakınında bulunduğu günlerini hiç unutamazdı. Babamın sivil hayatı önce polis, sonrasında Üsküdar Baş komiseri olmasıyla başlar. Annem ile tanışırlar ve evlenirler.

Oturanlar sağdan Necati Baybol (Babam), Muazzez Baybo (Annem) Ayakta soldan İhsan Oğuz Baybol (Abim), ortadaki İnci Sümer Arslan (Kızkardeşim) ve ben (Yıldız Ayhan)

‘Atatürk’ün emriyle annem defterdarlıkta göreve başlar…’

Bir gün babam Atatürk’ün emriyle Ankara'ya çağrılır ve Atatürk’ün korumalarının başı olması istenir. Ankara’ya taşınırlar. Aynı dönem Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle okumuş, eğitimli, kültürlü kadınları görev başına çağırırlar. Annem Muazzez Hanım da Defterdarlık’ta göreve başlar ve şefliğe kadar yükselir.

1933 yılında, Cumhuriyet’in kuruluşunun 10. yıl kutlama törenlerine davet edilmişler. Annem, babam, giyinip, kuşanıp davete icabet ederek baloya katılmışlar. Babam annemi Gazi Mustafa Kemal Paşa ile tanıştırır: “Paşam gelininizi getirdim. Elinizi öpecek.” demiş. Annem de heyecan dorukta tabi... Üstelik o sıra abime hamile. Dizlerinin titremesine engel olamamış. Heyecanla elini öpmüş Paşa’nın. Saygıyla eğilmiş önünde. Atatürk büyük bir sevgiyle yanında bulunan İsmet İnönü'ye rica eder; gelinimizle dans eder misin lütfen der. Sanırım kendisi rahatsızmış o dönem. Ve İnönü annemi dansa kaldırır. Fakat annem hamile olduğu için çok tedirgindir, gergindir. İnönü anneme “hayatı derin gör kızım, rahat ol!” demiş. Ailem içinde kızlarıma hep bu sözü kullanmışımdır. Büyük insanlardı büyük...

25 Mart 1934 yılında, Ankara’da Atıf Bey Mahallesindeki evde ebe tarafından dünyaya getirilmişim. Anafartalar Necati Bey İlkokulu’nu bitirdim. İkinci kız ortaokulundan sonra Kız Sanat okulunda öğrenimime devam ettim. Giysileri biçip dikmesini burada öğrendim. Harçlığımı çıkartmak için çevreme elbiseler dikerdim.

Müzik eğitimime lise yıllarında da devam ettim. 

Bedia Akartürk & Yıldız Ayhan

Türkü yolculuğuna nasıl başladınız? Bu süreci anlatır mısınız? 

Lise dönemi de dahil aldığım müzik eğitimim Türk Sanat Müziği üzerineydi. Nota, usul ve üslubu bu dönemde öğrendim. Ankara Radyosunda özel bir izinle talebe sanatçı olarak çalışmalara katıldım. Mikrofona çıkıp şarkı söyleme hakkım yoktu ama buradaki ortam beni çok mutlu ediyordu.

Bu yıllarda sınırlı süreli yayın yapan Ankara Radyosu’nu takip ederdim. Dinlediğim şarkıları, türküleri öğrenmeye çalışırdım. Sarısözen “Bir türkü öğretiyorum” diye bir program yapıyordu. Programı dikkatle dinler öğrendiğim türküleri söylerdim. Müziğe sevgim çok büyüdü. Annem ve babam bu konuda eğitim almam gerektiğini düşündü. Değerli sanatçılardan dersler almaya başladım. Ders çalışıyordum ama sınıfı geçmek için. Yatıyorum, kalkıyorum şarkı söylüyorum. Aklım fikrim müzikte... Radife Erten, Melahat Pars, Ekrem Güyer, Sadi Hoşses bunlardan uzun seneler nota ve usul dersleri aldım. Her zaman bir radyo sanatçısı olmayı istedim.

Bir müzik aleti çalıyor musunuz?

Piyano ve şan dersleri aldım. 

Ailede ses sanatçısı ya da müzisyen var mıydı? En çok kimden etkilendiniz?

Ben müzik ortamında büyüdüm. Müzikten ilk etkilendiğim kişi annemdi. Annem çok güzel piyano, ut ve keman çalardı. Müziğe olan sevgim annemden geçti. İkinci Dünya Savaşı sırasında dayım vefat etmişti, sizlere ömür.

Annem bizleri uyuttuktan ya da uyuduğumuzu sanıp karanlıkta ut çalar ağlardı. O müzik benim ruhuma işledi. Belki de benim sanatçı olmamın ana sebebi annemin ağlayarak ut çalması olmuştur. (Kaynak röportaj: Emine Sağlam Akfırat, Aydınlık)