Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi realite ve politik tutarsızlık hayatın hemen her alanında karşımıza çıkıyor. Kutuplaşma, başkalaşma, ötekileşme ve ötekileştirme… Bu içinde bulunduğumuz sanat camiasında da böyle, sokakta da, çarşı-pazarda da, hatta kimi zaman evlerin ve hanelerin içinde de…

 
Ayrışıyoruz… Saygıdan uzaklaşıyoruz… Gün geçtikçe başkalaşıyoruz… Siyasileşiyor ve kısa zaman sonrada kutuplaşıyoruz… Münazara yerine münakaşayı seçiyoruz… Tüm bunlar sosyal ve toplumsal farklılıklarımızı bir zenginlik olmaktan çıkartıyor. Politikanın bazen bir gün bazen de yıllar süren toplum dizaynı, siyasi iradenin tutarsızlığı ve yanlış manevraları zaman zaman sanat ve sanatçıyı da içine çekiyor bir girdap misali…
 
‘’Siyasetin, politikanın ya da diplomasinin  magazin dünyasına, sanat camiasına ve sanata ne gibi tesiri olacak ki? Sanatçı sadece sanatını icra etsin.’’ demeyin. Bunun en belirgin örneğini çok yakın zamanda Ahmet Kaya örneği ile yaşadı Türkiye. Siyasi basiretsizliklerin ve andavallıkların tavan yaptığı bir dönemde, toplum vicdani ve duygusal bir çöküş içerisindeyken Magazin Gazetecileri Derneği’nin malum ödül gecesinde ki söylemleri ile ‘’Vatan Haini’’ ilan edildi Ahmet Kaya… Yerden yere vuruldu… Ne söylemişti peki? Neler dile getirmişti o gece? Kimine göre söylenmemesi gereken her şeyi bir bütün halinde haykırmıştı Ahmet Kaya… Kimine göre ise çocukluğundan beri içinde bastırdığı, ‘’Anadilinde Sanat’’ özlemini dillendirmişti… Ne oldu peki?Linç edildi adeta… Dayanamadı… Kaçmak zorunda kaldı… Ve bir gün televizyonlarda ölüm haberlerini aldık bu mecburi ve gayri insani sürgünden… Yıllar geçti… 2013 yılının Kasım ayında mevcut hükümet, çözüm süreci görüşmeleri devam ederken Ahmet Kaya’ya iade-i itibar etti. Magazin Gazetecileri Derneği yıllar sonra düzenlediği ödül töreninde Ahmet Kaya’ya gıyabında ödül vererek ‘’Pardon’’ dedi… Uzun yıllar türkülerinin ve şarkılarının dinlenmesi-söylenmesi bölücülük ve terör propagandası sayılan Kaya’nın eserleri dizilere, filmlere jenerik müziği olmaya başladı birbiri ardına… İtile kakıla çıktığı sürgünde kalbi yaşananlara yenik düşen Ahmet Kaya, birden bire neredeyse milli kahraman ilan edildi adeta…
 
Bırakın bari ruhu özgürlük türküleri söyleyebilsin…
 
O bu ülkeden giderken malum terör örgütünün eli tetikteydi. Can alıyordu, cana kıyıyordu… Ahmet Kaya teröristti… Yıllar geçti… Siyasi irade dünün dağ kadrosu ve uzantılarıyla müzakereci oldu. Ahmet Kaya ise milli kahraman… Şimdi siyasi irade masadan kalktı. Bir kez daha silahlar konuşmaya başladı… Canlar inmeye başladı gencecik yaşta toprağa bir bir yeniden…  Ahmet Kaya ve şarkıları yine bazı televizyon kanallarında yavaş yavaş tartışmaya başlandı… ‘’Dağlara gönderilen mesaj’’, ‘’gerilla marşı’’, ‘’eşkıyayı cesaretlendiren müzikler’’ yaftası yemeye başladı yeniden… Siyasi çarkıfelek döndükçe bu ayıp devam mı edecek? Dönün bu yanlıştan… Bırakında bari ruhu özgürlük türküleri söyleyebilsin. Kürtçe… Türkçe… Lazca… Pomakça…
 
Bir diğer mesele de son günlerde yaşanan terör olayları konusundaki sanatçı – siyasi sürtüşmeleri… Sözüm ona bazı politik çevreler, son bir aydır yaşanan terör olayları dolayısıyla tüm sanatçıları konserlerini iptal etmeye ve derin bir sessizliğe bürünmeye davet ediyor. Hatta bazıları sosyal medyada kampanyalar başlatıp, sanatçıları ‘’müziğin sesini kısın, konserleri kesin’’ şeklinde ciddi bir dille uyarıyor. Suudi Kralı öldüğünde ‘’beş günlük ulusal yas’’ ilan eden devlet ve hükümet, son bir aydır yitirdiğimiz askeri ve sivil yüzü aşkın vatandaşımız için yarım saat bile yas ilan etmezken, sanatçıların konserlerini iptal edip etmemesini tartışamayız. İptal edene ‘’neden?’’ diyemeyiz. Etmeyene kızamayız… Ulusal bir acıda önce devlet bir duruş sergilemeli, daha sonra aydınları, sanatçıları ve diğer zümreleri bu tutuma iştirak etmelidir…