'19 MAYIS' AÇIKLAMASI

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Artık 19 Mayıs törenleri üzerinden hiç kimse mürebbiye gibi parmağını sallayarak bizi tehdit etmeye, bizi tedip etmeye kalkmasın kalkışmasın. Çünkü biz onlar gibi 19 Mayıs'ın istismarının değil, 19 Mayıs'ın özünün takipçisiyiz'' dedi.

Erdoğan, Ankara Spor Salonu'nda gerçekleştirilen AK Parti Genel Merkez Gençlik Kolları 3. Olağan Kongresi'ne katılarak bir konuşma yaptı.

Salonda bulunan gençlerin ve onların coşkusunun Türkiye'nin kendisini yansıttığını belirten Erdoğan, şunları söyledi:

''Bu salondaki gençlik Türkiye'nin ta kendisidir. Bu salondaki gençlik, kökü mazide olan, gözü istikbalde gençliktir. Bu salondaki gençlik tarihini çok iyi bilen, çok seven, devraldığı mirasın omuzlarındaki yükün farkında olan bir gençliktir. Bu gençlik kavganın, çatışmanın değil, dayanışmanın kucaklaşmanın tarafında bir gençliktir. Burada Türkiye'nin umudu var. Burada sadece Türkiye'nin değil, Ortadoğu'nun, Balkanlar'ın, Kuzey Afrika'nın umudu var. Burada sadece Türkiye gençliğine değil, Ortadoğu'ya Kuzey Afrika'ya örnek teşkil eden bir gençlik var. İşte bu gençlik 23 Nisan 1920 ruhunu çok, ama çok iyi bilen bir gençliktir. Bu gençlik Kurtuluş Savaşı ruhunu, 29 Ekim ruhunu çok iyi bilen bir gençliktir.

Burada bu salondaki gençlik 19 Mayıs'ı bilen, 19 Mayıs ruhunu, misyonunu taşıyan bir gençliktir. Hiç kimse bize, bu gençliğe 23 Nisan, 19 Mayıs, 29 Ekim dersi vermeye kalkışmasın. Tam tersine 23 Nisan ruhunu öğrenmek isteyen varsa buyursun işte bu gençlikten öğrensin. Eğer 19 Mayıs'ın 29 Ekim'in ruhunu anlamak, öğrenmek isteyen varsa buyursun bu gençlik onlara öğretsin. Türkiye'nin tapusu belli kesimlerin, belli zümrelerin, elitlerin, seçkinlerin elinde değil. 75 milyonun elindedir, 75 milyonun yüreğindedir. Hiç kimse kendisini Türkiye'nin yegane sahibi gibi görmesin. Türkiye'nin sahibi 75 milyondur. Türkiye'nin sahibi işte bu gençliktir. Artık 19 Mayıs törenleri üzerinden hiç kimse mürebbiye gibi parmağını sallayarak bizi tehdit etmeye, bizi tedip etmeye kalkmasın, kalkışmasın. Çünkü biz onlar gibi 19 mayıs'ın istismarının değil, 19 Mayıs'ın özünün takipçisiyiz.

Ey CHP, ey MHP 19 Mayıs sizin için bu kadar önemliydi de neden bugüne kadar 19 Mayıs'ın özüne, 19 Mayıs'ın izine sahip çıkmadınız? Samsun'u bugüne kadar neden hatırlamadınız? Söyler misiniz Samsun'a bugüne kadar ne yaptınız? Erzurum'u, Sarıkamış'ı, Çanakkale'yi, Kurtuluş Savaşı şehitliklerini neden bugüne kadar hatırlamadınız?''

Erzurum'a, Sarıkamış'a, Samsun'a, Çanakkale'ye hizmet götürenin AK Parti iktidarı olduğunu belirten Erdoğan, iktidara geldiklerinde Çanakkale'ye giden gençlerin sayısının 250 bin olduğunu, bugün bu sayının yılda 2,5 milyonu aştığını söyledi. Erdoğan, AK Parti iktidarının gençliği ecdadıyla buluşturan bir iktidar olduğunu ifade etti.

Erdoğan, şunları kaydetti:

''Çünkü bunların özle işi olmaz bunlar sadece istismar yapar. Ama biz meselenin özüyle ilgiliyiz. Biz genç nesillerin, gençlerin sıkıcı resmi törenlerle değil, 19 Mayıs'ın özüne, ruhuna, heyecanına, coşkusuna uygun kutlamalardan yanayız. Kendilerini 19 Mayıs'ın yegane sahibi olarak görenlere de istismar fırsatı tanımayacağız. Bu ülkede hiç kimse kendisini öz diğerlerini üveymiş gibi göremez. Böyle muamele edemez. Bu ülkede artık birileri kendisini cumhuriyetin, milletin ve rejimin gerçek sahibi olarak görüp millete tahakküm edemez. Hiç kimse 'milleti kurtarıyorum' deyip milletten çok bildiği iddiasıyla bu millete yön veremez. İstikamet çizemez. Bu milletin vasilere ihtiyacı yok, bu rejimin vesayete ihtiyacı yok.''


"TİYATROLARI ÖZELLEŞTİRECEĞİZ"

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamında devlet eliyle tiyatroculuk olmadığını belirterek, ''Ben Kadir Bey'i tebrik ediyorum ve aynı şeyi şu anda Bakanlar Kurulu'na getireceğim. Özel bir yönetim değil, tiyatroları özelleştirmeye götürüyorum. Bunu teklif edeceğim. Özelleştirmek suretiyle buyurun istediğiniz gibi tiyatrolarınızı oynayın. Destek gerekirse, gerektiği zaman bizler de hükümet olarak istediğimiz oyunlara sponsor olur desteğimizi veririz'' dedi.

Erdoğan, Ankara Spor Salonu'nda gerçekleştirilen AK Parti Genel Merkez Gençlik Kolları 3. Olağan Kongresi'nde, İstanbul Şehir Tiyatroları'nda yapılan yönetmelik değişikliğine değindi.

Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

''İşte en son İstanbul'da Şehir Tiyatroları meselesinde o despot anlayış o kibirli tavır bir kez daha tezahür etti. Şehir Tiyatroları'nda yapılan bir yönetmelik değişikliği üzerinden hem bizi hem bütün muhafazakarları aşağılamaya ve küçümsemeye başladılar. Allah aşkına soruyorum. Siz kimsiniz? Siz her konuda
söz söyleme, her konuda otorite olduğunuzu iddia etme ehliyetini nereden alıyorsunuz? Bu ülkede tiyatro sizin tekelinizde mi? Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi? Sanat konusunda söz söyleme ehliyetine sahip olan sadece sizler misiniz? Geçti o günler... Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti küçümseme, azarlama dönemi geride kalmıştır. Bu ülkede pırıl pırıl bir nesil yetişti. Bu ülkede kendi tarihini bilen, mazisini iyi tanıyan, bu toprakların birikimini hıfzetmiş, Batı'yı diğer medeniyetleri tanıyan, bilen, öğrenen bir gençlik var.

Gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamında devlet eliyle tiyatroculuk olmaz. Ben Kadir Bey'i tebrik ediyorum ve aynı şeyi şu anda Bakanlar Kurulu'na getireceğim. Özel bir yönetim değil, tiyatroları özelleştirmeye götürüyorum. Bunu teklif edeceğim. Özelleştirmek suretiyle buyurun istediğiniz gibi tiyatrolarınızı oynayın. Destek gerekirse, gerektiği zaman bizler de hükümet olarak istediğimiz oyunlara sponsor olur desteğimizi veririz. Melih Bey, sen de ona göre hazırlığını bir an önce yap. İşte buyurun özgürlük, istediğiniz oyunları istediğiniz gibi oynayın istediğiniz yerde oynayın kimse engel olmaz. Ama kusura bakma geleceksin Şehir Tiyatrosu'ndan hem belediyeden maaşını alacaksın ondan sonra istediğin gibi yönetime de verip veriştireceksin, böyle saçmalık olmaz.''

-Tutuklu milletvekilleri-

Gençlere seslenen Başbakan Erdoğan, ''Sizlerin de gayretleriyle, mücadelesiyle 9,5 yıl boyunca Türkiye'ye çok büyük hizmetler yaptık. Tabii burada bir konu bu ara gündemimizin içine girdi. Gençler bunu çok iyi dinlemeniz lazım. Bu kongre vesilesiyle şu anda bunu ekranları başında izleyenlere de özellikle
duyurmak istiyorum ve halkımın bu konuyu yakından bilmesini istiyorum'' diye konuştu.

Tutuklu milletvekilleri konusuna değinmek istediğini belirten Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''CHP, MHP ve BDP son derece haksız, insafsız ve mesnetsiz biçimde tutuklu milletvekilleri konusunda AK Parti'yi hedef almış durumdalar. Öncelikle başta CHP Genel Başkanı olmak üzere MHP ve BDP'lilere tutuklu milletvekilleri konusunun AK Parti'nin değil, yargının bir tasarrufu olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim. İkincisi tutuklu milletvekilleri konusu AK Parti'nin değil, amamen ve tamamen bu partilerin kendi eseridir. Bu partiler sonucu çok iyi bildikleri halde böyle bir krize yol açarak bu krizin faturasını AK Parti'ye yüklemek gibi bir şark kurnazlığı içindeler.

Bakın CHP Genel Başkanına şu anda yargılaması devam eden milletvekili seçilen iki ismin aday yapılıp yapılmayacağını 2010 yılının son aylarında soruyorlar. Önce aday olabileceklerine ilişkin olumlu sinyaller veriyor. Arkasından çok kısa bir süre sonra çark ederek, malum çarkçı Kemal, 'böyle bir çalışmamız yok nereden çıkarıyorsunuz' diyor. Bunun ardından yine çark ediyor ve bu isimleri aday olarak gösteriyor. Tabii çarklar bitmiyor.

Bu kişiler adayken daha seçim yapılmadan hem CHP Genel Başkanı, hem partiden arkadaşları hem de bunların yandaş hukukçuları bu isimlerin seçilse dahi cezaevinden çıkamayacaklarını ifade ediyorlar. Bizzat Kemal Kılıçdaroğlu, 3 Haziran 2011 tarihinde 'evet çıkamayabilirler, yargının tasarrufuna bağlı' diyor. Bizzat kendisi söylüyor bunu. Arkasından seçim oluyor bu kişiler seçiliyor, CHP Genel Başkanı çarkçı Kemal yeniden çark ediyor ve bu yüzden AK Parti'yi suçlamaya, itham etmeye başlıyor. Tekrar ediyorum: Tutuklu milletvekilleri konusu AK Parti'nin oluşturduğu değil, bizzat CHP'nin, MHP'nin BDP'nin oluşturduğu bir eserdir, bir sorundur. Adeta bile bile lades denilmiş, bile böyle bir sıkıntı ortaya çıkarılmıştır. Milli iradeye saygısızlık yapan her zamanki gibi CHP'nin kendisi olmuştur. Keyfi uygulama yapan, ardından da AK Parti'ye fatura kesmek isteyen bizzat CHP, MHP ve BDP'nin kendileri olmuştur. Biz böyle bir keyfiliği, böyle bir oldu bittiyi, böyle bir dayatmayı doğru bulmayız.''

Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunu vurgulayan Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:

''Hukuk devletinde böyle keyfilik olmaz. Meclis Başkanı, Meclis'te grubu olan 3 partinin grup başkanvekilleriyle görüşerek bu konuda bir çalışma yapıyor. Biz partimizin yetkili organlarında bu konuyu görüşüp değerlendiririz. Meclis Başkanımızın bir girişimidir ancak sonucunu bildikleri halde Türkiye'yi böyle bir krizle baş başa bırakan CHP, MHP ve BDP'nin sorumluluğu AK Parti'nin üzerine yıkma çabalarına asla ve asla izin vermeyeceğimizin bilinmesini istiyorum.''

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 30 Mart'ta yasalaşan kademeli eğitimin, ''bir hakkın teslim edilmesi'' olduğunu belirterek, ''30 Mart, eğitimde baskının, ideolojinin sona erdiği gündür. 30 Mart, bu millete, bu milletin çocuklarına ve gençlerine yapılan zulmün son bulduğu tarihtir. İşte bunu elitler hiçbir zaman anlamadı, anlamayacak. Despot aydınlar, toplum mühendisleri, bunu hiçbir zaman anlamadı ve anlamayacak'' dedi.

Erdoğan, Ankara Spor Salonu'nda gerçekleştirilen AK Parti Genel Merkez Gençlik Kolları 3. Olağan Kongresi'nde, Türkiye'de darbeler döneminin geri gelmemek üzere kapandığını söyledi.

''Müdahaleler, hukuksuzluk, çeteler ve cunta karşısında dik durduk, sizler için dik durduk. Aynı şekilde sizler de dik duracaksınız'' diyen Erdoğan, gençlerin asla ve asla çetelere mafyaya, cuntaya, hukuksuzluğa boyun eğmeyeceğini, göz yummayacağını belirtti.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:


''Biz size nasıl bir Türkiye emanet ediyorsak, sizler de çocuklarınıza daha güçlü bir Türkiye emanet edeceksiniz. Bayrağımızı, toprağımızı nasıl namusumuz, şerefimiz biliyorsak, milli iradeyi de namusumuz, şerefimiz bilecek en güçlü şekilde savunacak ve muhafaza edeceğiz. Ben sizlere yürükten inanıyorum; bunu yapacaksınız. Bu millet sizlere inanıyor, güveniyor. Emenim ki sizler bu AK gençlik, milletin yüzünü kara çıkarmayacaksınız, millete karşı mahcup olmayacaksınız, milleti hayal kırıklığına uğratmayacaksınız.''

Erdoğan, 10 yıllar boyunca kendilerine bu ülkede yabancı muamelesi, ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapıldığını belirterek, şunları kaydetti:

''On yıllar boyunca biz dizeleriyle üstat Necip Fazıl'ın dizeleriyle teselli olduk. Ne diyor üstat, 'Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya/ Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!' Yıllar hep böyle geçti, ama bugün çok güçlü bir şekilde haykırıyoruz, yüz üstü çok sürünen Sakarya artık şahlanmıştır; bunu böyle biliniz. Artık biz ülkemizde garip değiliz, artık bu ülkede biz parya değiliz. Burası bizim öz yurdumuz, bizim ülkemiz, memleketimiz, 75 milyon bu topraklar üzerinde biriz, beraberiz, kardeşiz. Mesele bu. 75 milyon, her birimiz eşit derecede bu ülkenin bugününde yarınında söz sahibiyiz. Hiç kimsenin diğerine üstünlüğü yoktur ve olamaz. Hiç kimsenin ne doğuştan ne sonradan kazandığı ayrıcalığı yoktur ve olamaz. Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap, Abhaza, Ermeni, Rum, Gürcü, Roman, hepsi, ama hepsi bu ay yıldızlı bayrağın altında, bu vatan toprağının üzerinde birdir, birinci sınıf vatandaştır. Biz kimsenin dinine, inancına, etnik kökenine, diline, mezhebine göre muamele etmeyiz. Değil mi ki insandır, değil mi ki candır. En başta yaratandan dolayı, kendisine hürmetimiz vardır. Yunus'un diliyle konuşuruz. 'Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü'. Mesele bu... Ne insanın insana zulmüne ne devletin ne zümrelerin ne seçkinlerin zulmüne, baskısına asla ve asla boyun eğmedik, eğmeyeceğiz.''

-Dindar gençlik-

Gençlik kolları kongresinde ''dindar gençlik'' konusuna açıklık getirmek istediğini söyleyen Erdoğan, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında, ''dindar bir nesil yetiştirmek istediğini'' ifade ettiğini hatırlattı.

Erdoğan, şöyle devam etti:

''Benim ne söylemek istediğimi, bu sözlerle neyi murat ettiğimi aslında sizler çok iyi anladınız. Benim bu ifadelerimi, aziz milletim de çok iyi anladı, ama bu ifadeleri, bu sözleri statüko anlamadı, anlayamadı, anlamak istemedi. Statükonun dizinin dibinde yetişmiş aydınlar da anlamak istemedi. Seçkinler, elitistler anlamak istemedi. O malum medya benim ne dediğimi, ne demek istediğimi anlamadı, anlamak istemedi. Biz bu ülkede çok büyük çileler çektik, büyük zulümlere şahit olduk, büyük acılar yaşadık. Şu anda isteğimiz arzumuz şu: Biz milli, manevi değerlerine bağlı bir dindar nesilden bahsediyoruz ve biz şu anda ahlak değerleri yüksek bir nesilden bahsediyoruz. Vatanını sevmek, milletini sevmek, insanına saygıda sevgide kusur etmeyen, dindar bir neslin özelliğidir. Dindar bir nesil yetiştirmek, müspet ilimlerden uzak, müspet ilimlerle yarışamayan bir gençlik anlamına gelmez.

Az önce Arif Nihat Asya'nın şiirini okudu gençlik kolları başkanım, işte orada o özellikler sayılıyor. Aynı şekilde Asım'ın neslini Akif merhum tanımlarken orada da yine bu özelikler sayılıyordu. Ne diyor orada? 'Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! Boğamazsam da hiç olmazsa yanımdan kovarım. Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam, hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale, bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale. Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum. Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum. Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim. Adam aldırmada geç git, diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım. Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...' İşte böyle bir nesil istiyoruz, beklediğimiz bu. Buna gayret ediyoruz. Bunu istiyoruz. Varsın onlar öyle konuşsunlar. İşte biz bu nesli yetiştirmenin gayreti içinde bu yola devam edeceğiz.''

''Selamün aleyküm diyenler aşağılandı''-

Gençlerin, ülkenin yakın tarihini bilmesinin ve öğrenmesinin özellikle önem taşıdığını vurgulayan Erdoğan, yaşananlar unutulursa, yaşananlardan ders alınmazsa bunların tekrar yaşanacağını söyledi.

Erdoğan, şöyle dedi:

''Geçmişten gerekli dersleri çıkarmazsak, tarih sürekli tekerrür eder. Bizden öncekiler babalarımız, dedelerimiz aynı şekilde çok büyük acılar yaşadılar. Bu topraklar üzerinde farklılığa, farklı olana tahammül edilmedi. Dini, manevi değerler ayaklar altına alındı, çiğnendi. Binlerce kitap, dini eser olduğu gerekçesiyle Osmanlı harfleriyle yazılmış bu gerekçeyle ya da farklı düşünceler ihtiva ettiği gerekçesiyle toplatıldı, yasaklandı ve yakıldı. Sadece Kur'an-ı Kerim'ler, ilmihal, mevlit kitapları değil, elif ba cüzleri, Hz. Ali cenkleri, sağcı, solcu gazete ve dergiler, sağcı, solcu yazarların kitapları çok ağır zulme uğradı. Bu ülkenin camileri, altını çizerek ifade ediyorum: Belgeler elimde açıkladım, iktisadi gerekçelerle, askeri gerekçelerle değil, tamamen keyfi gerekçelerle ibadet edilmesin, insanlar orada toplu namaz kılmasın diye kapatıldı, satıldı ve ahıra dönüştürüldü. Türk-İslam mimarisinin en güzel örnekleri CHP parti binalarına, halk evlerine çevrildi. Bu milletin çocuklarına Kur'an-ı Kerim öğretilmesi yasaklandı. Korkutulan insanlar gizli gizli Kur'an öğrenmek ve öğretmek zorunda kaldılar. Bitmedi. Gençliği ilimsiz, irfansız bırakmak için her yola, her yönteme başvurdular. Gençliğin milli, dini, manevi değerlerden uzak kalması için her yola ve yordama başvurdular. Kur'an-ı Kerim'i milletin elinden almak isteyenler gazeteler, dergiler, televizyonlar yoluyla maneviyatsızlığı aşıladılar. Çağdaşlaşmak, modernleşmek bahaneleriyle bizim kendi öz medeniyetimizi, kültürümüzü, edep ve ahlakımızı, aile yapımızı hedef aldılar.''

Bu ülkede ''selamün aleyküm'' diyenlerin aşağılandığını, ''elhamdülillah, inşallah'' diyenlerin küçümsendiğini, hor görüldüğünü söyleyen Erdoğan, bu ülkede namaz kılanların ''mürteci'' diye yaftalandığını, yıllarca Müslümanların, inançlıların kaba saba yobazlar olarak karikatürize edildiğini, resmedildiğini ifade etti.

-''Parya muamelesi gördük''-

Erdoğan, bu ülkede insanların dini inançlarının gereği gördükleri kıyafetleri giymekten men edildiğini, başörtülülerin üniversitelere, kamu binalarına hatta kimi zaman belli semtlere dahi alınmadığını belirterek, şöyle devam etti:

''Muhafazakarlık dindarlık, on yıllar boyunca köylülük olarak görüldü ve köylülerin ülke idaresinde söz sahibi olmasına izin verilmedi. İşçinin, kapıcının, terzinin, kasabın, marangozun çocuğunun üniversitelerde okumasına, okusa bile bürokraside bir yerlere gelmesine müsaade edilmedi. On yıllar boyunca bürokrasiye, hukuka kast sistemi hakim oldu. Millet iradesinin güç kazandığı, Anadolu'nun, Trakya'nın sesini yükselttiği her dönemde demokrasiye müdahale edip, seçkinlerin iktidarını güçlendirdiler. Utanmadan, sıkılmadan, yüzleri dahi kızarmadan bunlar millete 'bidon kafalı' dediler. 'Göbeğini kaşıyan adam' dediler. Öz yurdumuzda, öz vatanımızda parya muamelesi gördük. İşte hayatı boyunca toplumun bir kesimine, millete yapılan bu zulmü görmeyenler bugün de dindar nesil kavramını anlayamazlar, anlamak istemezler. Çünkü onlar bizim neler çektiğimizi bilmezler, görmezler, duymazlar. Bürokrasinin, medyanın aydınların varlıklı elitlerin bu ülkede millete nasıl zulmettiğini onlar hiç görmediler görmek istemediler. Artık bu elitler kusura bakmasın. Biz bu ülkede varız. Biz 75 milyonun birer ferdi olarak bu ülkenin sahibiyiz, öz çocukları, öz evlatlarıyız. Biz bunun için dindar nesil diyoruz. Olay budur. Biz dindarların aşağılanmadığı, küçümsenmediği, azarlanmadığı, tahkir edilmediği bir Türkiye için dindar nesil diyoruz. Bölmek için değil.

Gençlerin ahlaksızlığa, boşluğa, maddeciliğe, emperyalizmin özellikle de kültür emperyalizminin tuzağına yönlendirilmediği, özgür bırakıldığı, özgür tercihler yapabildiği bir Türkiye için dindar nesil diyoruz. Biz her türlü dayatmaya karşı çıkıyoruz. Biz asla formatlama gayesi içerisinde değiliz. Biz formatlamaya karşı çıkıyoruz. Özgürlükleri kısıtlama peşinde değiliz, özgürlük mücadelesi veriyoruz. İstiyoruz ki herkes özgürce, her türlü eğitim imkanından yararlansın. İstiyoruz ki öğrenciler, onların aileleri çocukları için tercih yapma hürriyetine sahip olsun.''

-''Kademeli eğitim hakkın teslim edilmesidir''-

Erdoğan, 30 Mart'ta yasalaşan kademeli eğitimin, ''bir hakkın teslim edilmesi'' olduğunu ifade ederek, ''30 Mart, eğitimde baskının, ideolojinin sona erdiği gündür. 30 Mart, bu millete, bu milletin çocuklarına ve gençlerine yapılan zulmün son bulduğu tarihtir. İşte bunu elitler hiçbir zaman anlamadı, anlamayacak. Despot aydınlar, toplum mühendisleri, bunu hiçbir zaman anlamadı ve anlamayacak'' dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, geçen hafta grup toplantısında yaptığı konuşmadan alıntı yapan Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun, ''Enver Ziya Karal köy enstitüleri için şöyle söyler: Tarih boyunca Türklerin dünya uygarlığına yaptığı tek özgün kaynak köy enstitüleridir. Gerçekten de dünya uygarlığına bizim yaptığımız tek özgün kaynak köy enstitüleridir'' dediğini hatırlattı.

Erdoğan, şunları kaydetti:

''İşte mazisi olmayanlar, tarih bilinci, medeniyet tasavvuru olmayanlar hem de kendi tarihlerini hem kendi milletlerini kendi medeniyetlerini böyle aşağılar, böyle küçümserler. Düşünebiliyor musunuz, Türkiye'nin anamuhalefet partisinin genel başkanı, Türklerin uygarlığa yaptığı tek katkının köy enstitüleri olduğunu söylüyor. Şu hale bak, şecaat arz ederken, sirkatini söyler. Şu hale bak. Tarihimizden haberi yok. Bu tarihte ne destanlar yazılmış, medeniyetimizden haberi yok. Bunlar tarihin kendilerinin doğumuyla başladığını sanıyorlar ve hiçbir zaman kargadan başka kuş tanımadılar, tanımıyorlar. İşte bu zihniyet Türkiye'de eğitimi, sanatı, özgürlükleri de demokrasiyi de kısırlaştırmış, kısıtlamış bir zihniyettir. Bakın bugün bile bu despotların bize ve millete nasıl tepeden baktıklarını zaman zaman görüyorsunuz. Her şeyi biliyor edasıyla despot aydınların bizlere nasıl akıl vermeye çalıştığını görüyor ve kusura bakmasınlar belki biraz ağır tonajlı olacak, ama bu ifade o zavallılara acıyoruz.''

(AA - Akşam)
Editör: TE Bilisim