Seyhan Soylu ile Ata Çağlayan Aşkı Bitti. Sisi’nin ‘’ Örfi Nikah”ı gibi ayrılığı da, yeni bir tartışma konusunu ateşledi. Sisi diyor ki, “Eşinizin karşı cinsten birine masaj yaptırmasına izin verir misiniz?”

Son günlerde bazı masaj salonları erkeklerin fantezi dünyasına davet ederek, birçok yuvanın yıkılmasına sebep olmakta. Bu tür salonlara giden erkekler masaj salonlarında toplum ahlakına uygun olmayan uygunsuz teklifle ‘’Mutlu Son‘’ adlı masaj yaptırdığı bilinmekte. Emniyet bu tür yerlere sık sık operasyon düzenlerken kadınlar da birçok masaj salonunun fuhuş sektörüne hizmet ettiğini artık biliyorlar.

Sisi’nin ayrılık kararı sosyal medyadaki hayranları tarafından destek buldu. Yeni bir tartışma konusu başlattı. ‘"SİZ EŞİNİZİ SADECE KADINLARIN OLDUĞU MASAJ SALONUNA GİTMESİNE MÜSAADE EDER MİSİNİZ?‘’

Şimdi 90 günlük aşkın hikâyesine dönelim. Sisi ve Ata Çağlayan aşkı nasıl başladı, nereden nereye gitti?

Onların sevdası, bir gece yarısı, bir ödül töreninde başlamıştı. Biri diğerine göz koyarken, olanı biteni sadece ikisi fark etmişti. Havada bulut yoktu ama şimşekle başlayan elektriklenme yıldırım aşka dönüşmüştü. Az sonra da yüreklerinin orta yerine düşecekti!

İşte “Aşk” böyle bir şeydi! Ne zaman düşeceği, nerede yangına dönüşeceği hiç belli olmazdı.

Seyhan’ın Ata’sı, artık aynı cümlenin aşk mahkûmlarıydı. Günlerce konuşulacak konuların, iki kahramanıydı… Seyhan Soylu “eşim” diye işaret ettiği adam geçmişinden sıyrılarak gelmişti. Her ikisi için tam teslimiyet söz konusuyken Örfi nikâh gündeme düştü. Sadece tanrının tanıklığında iki insanın aracısız birbirine nikâh sözü vermesiydi bu.

Seyhan Soylu ve Ata Çağlayan koşulsuz “evet” dediler, meçhul bir ilişkiye adım attılar. Aşkları işleri ve fikirleriyle maya tutmuştu. Aşk sarhoşu Seyhan Soylu için gelecek planları da değişmişti.

90 günlük bir şeydi. Ama her dakikası doluydu. Sabahı akşam ı ve her saniyesi. İki insanın birbirlerini ve huylarını tanıyacak kadar iyi bir süreydi kuşkusuz.

Seyhan Soylu geçmiş aşklarında kabadayı ve mafyavari ilişkileriyle ünlüydü… İlk defa bir salon erkeğini hayatına sokmuştu. Marjinal kimliği, muhafazakâr tavırlarıyla ilişkilerinde olduğu kadar özel hayatında farklı bir insandı. Aykırı bir kimliğe sahip kişilikti.

Yine de tek koşulu sevgi olan bir aşktı onunki. İki baskın karakter tekbir aşkta buluşmuştu ama sorun vardı. Ata, özgürlüğüne düşkündü. Seyhan Soylu Aktivistti. Protesti. Asiydi…

O büyük aşk kural tanımayan “özgürlük” için bitti. Ata Çağlayan’ın telefonundaki şifreyi değiştirmesi bardağı taşıran son damlaydı…

Seyhan Soylu için önemli saydığı duyguların artık bittiğinin işaretiydi. Herkes onların resmi nikâhını beklerken bu radikal ayrılık kararını aldılar…

Bütün yaşanmışlıkların bir telefon şifresi için değişmesi değildi elbet. İlişkinin kuralları vardı Seyhan Soylu ’da. Bir kadının erkeğini kıskanması sahiplenmesi gibi. Ata Çağlayan özgürlük olarak saydığı ve direttiği kararlarından biri de “masaj”dı… Bir insanın masaj yaptırmasında sakıncalı ne olabilirdi ki? Ancak Seyhan Soylu’nun da diğer kadınlar gibi kuralları vardı. Erkeğe erkek masaj yapardı. Kadına da kadın.

Ata Çağlayan Bu kuralı ihlal etmek isteyince Seyhan Soylunun duygusallığı mantığa dönüştü. Telefon şifresiyle başlayan hata zinciri, masaj diretmesiyle son buldu. Yüreklerdeki aşka rağmen. İhanet başlamadan, ayrılık kararı alındı.

Yılmaz Erdoğan, Cansu Taşkın hakkında ilk kez konuştu! Yılmaz Erdoğan, Cansu Taşkın hakkında ilk kez konuştu!

Seyhan Soylu sosyal medyasındaki Ata Çağlayan’la paylaştığı bütün fotoğraflarını sildi. 90 günlük aşka veda etti. Tüm duygusallığını cümlelere dökerek sevdikleriyle paylaşıp ilan etti. İşte o cümleler. İşte o duygusal paylaşım…

VEDA TRENİ - ( BİTTİ )

- Hayırlı olsun diye çıkılan yolda, hayra alamet olmayan şeyler yaşanırsa, kanırtıncaya kadar can acıtılmaya başlanırsa, Sevgi labirentinde Hamster gibi aşk peynirini bulmak için mücadele etmek bana uygun bir yaşam formasyonu değil

Hiç kimse ayrılsın diye beraber olmaz, nefret etsin diye de birine âşık olmaz.

Evet, ilişki bitti diye yok canım ben sevmedim, âşık olmadım diye egolu raconlar kesecek kalibrasyonda biri hiç değilim.

Fakat ilişkinin kangren olmaya başladığını görüp tedavisi imkânsız olduğunu göz göre göre de parmak yerine candan olmayacak kadarda önce Allah’ı sonra kendimi severim.

Kendimi severim, Ailemi severim, Toprağımı, Bayrağımı kısaca hak edeni severim ve ne yalan söyleyeyim âşık olmayı da çok severim.

Fakat Aşk, iki kişiliktir. Yitik bir ezgisin sadece Tüketilmiş ve düşmüş gözden; Düşlerinde bir çocuk hıçkırır Gece camlara sürtünürken; Çünkü hiç bir kelebek Tek başına yaşamaz sevdasını, Severken hiç bir böcek Hiç bir kuş yalnız değildir.

Bu yüzden Endorfin aşkı severim.

Bu yüzden aşık olduğum adama inanılmaz özverili, fedakar, sadakatli ve hoşgörülü olurum.

Ne zamanki aşk benden gidecek olsa aşktan önce bavulumu toplar ve ben beni hak etmeyen aşktan sonsuzluğa, hakka giderim.

Hem de dönüşü olmayan yola giderim.

Ve bavulumla VEDA TRENİ ‘ ne binmek için uğurlayan yolcu misali istasyona geldim.

VEDA TRENİ ‘nin en palikarya kompartımanında peş peşe gelen sağlık durumlarımdan zaten yerim hazırdı.

VEDA TREN’nin camından istasyona bakıp acaba yolcu edenim var mı diye bakacak mecalim de yoktu.

Gözüm bavulumun içindeki ‘’ Prenses Sisi” nin kitabına takıldı ve okumaya başladım.

“ Ben sana en kutsal, özel sevgileri sunmayı sevdiğim gibi vedaları da özel severim.

Amma Boşanırsa keder zincirlerinden gözyaşları prangalara Alcatraz Hapishanesinin duvarlarından çığlıklar firar eder.

Biz hayatta ne depremler, seller, yangınlar gördük mücbir sebep görmedik. Biz ne rüzgâr, kasırga, şimşek, gök gürültüsü duyduk Beethoven ‘dan romantik senfoni zannettik. Biz geçmişte ne mermiler, bıçaklar yedik, isteseydik çelik yelek giyerdik. Giymedik

Biz hep seven olduk. Ve hep seveceğiz.” yazıyordu kitapta.

Ve VEDA TRENİ KALKTI

Editör: TE Bilisim